10 Ağustos 2003, Tarihi Fenerbahçe Maçının Hikayesi (1.Bölüm)

10 Ağustos 2003 tarihinde oynadığımız Fenerbahçe maçının, önü, arkası ve Aykut Kocaman’ın duygularını, Barış Tut’un Kocaman Bir Adam kitabından aktarıyoruz.

İstanbulspor’dan lige görkemli bir başlangıç. 10 Ağustos 2003, Fenerbahçe-İstanbulspor maçı.

Kadıköy rıhtımı, ara sokaklar, sarı-lacivert formalı gençlerle dolu, Fenerbahçe’liler hayal kırıklıklarıyla dolu bir sezonu unutmak için ligin ilk maçına koşuyorlar. Yenilenmiş bir kadro, tazelenmiş şampiyonluk umutlarıyla İstanbulspor karşısında galibiyet arayacaklar. Basının büyük bir bölümü,maç günü yaptığı haberlerle farklı bir sonuç beklentisinde olduğunu belirtiyor. Güneşin bulutlar arasından kendini kâh gösterip kâh kaybolduğu sıcak bir gün.

Aykut hoca ile görüşmek için takımının kamp yaptığı otele gidiyorum. Lobide başkan Adnan Sezgin birkaç kişiyle oturmuş söyleşiyor. Menajer Sinan Dinler, hocanın birazdan yanıma geleceğini söylüyor. Resepsiyonun yanındaki koridordan bazı oyuncular geçiyor. Derken kalabalık bir oyuncu grubunun önünde Aykut Kocaman beliriyor. Adımı mırıldanıp elimi sıkıyor. Elleri soğuk. Uzaklara bakıyor. Sık sık alnını ovuşturuyor. Daha önce hiç görmediğim kadar gergin. “Şimdi teyp çalıştırmayalım” diyor. Çok heyecanlı olduğundan söz ediyor. Daha önce sayısız maça çıktığı, seyircinin kendisini bağrına bastığı yerden çekinmiyor. Rakibin de kendisini korkutmadığını hafta içersin den beri dile getiriyor. Asıl kaygısı, takımının orada ne yapacağı yönünde. Bu belirsizlik hali canını sıkıyor. Yine de konuşmak için çaba sarf ediyor. Maç üzerine olmasa da futbolla ilgili görüş alışverişi yapıyoruz. Bir ara “su yolunu bulur” diyor, bir gün çalışmanın karşılığı mutlaka alınır. Aykut Kocaman’ın bu maçın öncesinde ki tavrını birkaç sözcükle anlatmak gerekirse, bunlar “anaç” ya da “babacan” bir koruma güdüsünün yanında derinlerden kendisini duyuran “güven” olabilir.

Kırk beş dakikalık bir konuşmanın ardından, takımı stada götürecek otobüse yöneliyoruz. En önde Aykut Kocaman, yan koltukta Sinan Dinler, sağlık ekibi, antrenör ve ben hemen arka sıralarda. Futbolcular sessizce otobüse yayılmış durumdalar. Aykut hoca, ellerini çırparak biniyor otobüse. Herhangi bir konuşma yapmıyor. Çarpıcı bir sakinlik, suskunluk hali içinde stada geliyoruz. Başarı dileklerimle onlardan ayrılıp basın tribününün yolunu tutuyorum.

Maçın başlama saati yaklaştıkça tribünlerdeki kalabalık artıyor. İstanbulspor ısınmak için sahaya geldiğinde, Fenerbahçe seyircisi, alışılagelenin tersine,  yuhalamıyor oyuncuları. Hatta eski Fenerbahçeli futbolcuları, başta Uche olmak üzere, tribünlere çağırıyor. Islık korosu yok, sahaya pet şişe yağmıyor konuk severliğin  böylesi şaşırtıyor doğrusu.

Gök gürültüsünü aratmayacak bir tezahürat altında karşılaşma başlıyor. Aykut hoca, yedek kulübesinin sol başında, yanında ki direğe yaslanmış maçı izliyor. Beklendiği gibi Fenerbahçe baskı kurmaya çalışıyor. Atak üstünlüğünü elinde tutuyor. İstanbulspor sıkı bir alan oyunu oynuyor. Kaleci Zdravkov’un üç gün önceki İdmanda elmacık kemiğinin kırılması üzerine, kaleyi yeni transfer Oğuz Dağlaroğlu koruyor. Sezon öncesi hazırlık kampında yer almadan yalnızca birkaç idmanla maça çıkmak zorunda kalıyor Oğuz. Ancak eski takımı kaleyi sık yoklamasına karşın hatasız bir oyun çıkarıyor.

İlk yirmi dakika dolarken, Saidou, eski takım arkadaşı Selçuk’tan topu söküp hemen Yordanov’a aktarıyor, Bulgar oyuncu da gelen topu bekletmeden, Fenerbahçe savunmasının arasına girmeye hazırlanan Pini Balili’ye uzatıyor. Balili’de önündeki topu mükemmel bir tek vuruşla kendisini karşılamaya gelen Enke’nin üzerinden ve yaklaşık otuz metrelik bir uzaklıktan ağlara gönderiyor. İstanbulspor, Şükrü Saraçoğlu’nda öne geçiyor. Bir şok dalgası yayılıyor tribünlere.

Fenerbahçe golden sonra yakaladığı gollük pozisyonları bir türlü değerlendiremezken, İstanbulspor geliştirdiği bir kontratakta önceden çalışılmış bir ön direk organizasyonu sonucu Yordanov’un şık kafa vuruşuyla farkı ikiye çıkartıyor. Artık tribünler tepki vermeye ve golü alkışlamaya başlıyor.

İkinci yarının başlarında, Erhan Albayrak oyun dışı kalınca Fenerbahçe çözülüyor ve İstanbulspor bulduğu geniş alanlarda pek bir dirençle karşılaşmadan görkemli bir futbol gösterisi sunuyor. Yordanov, Mehmet Yozgatlı’nın daha çok pas olarak nitelenebilecek kavisli ortasına ayak koyarak takımının üçüncü golünü kaydediyor. Sonrasında kaçan yarım düzinelik gol fırsatı, kolektif oyundan güzel örnekler ve tribünlerin İstanbulspor’u ayakta alkışlarla uğurlaması gecenin akıllarda kalan diğer olayları oluyor.

Bitiş düdüğünün ardından soyunma odalarına geçebilmek için Şeref Tribünü’ne iniyorum. Kalabalığın arasında başkan Adnan Sezgin’le göz göze geliyoruz. Hafta içinde Aykut hocayla konuştuktan sonra, başkanın bana, Fenerbahçe maçıyla İlgili beklentisinin basının ki ile tam ters bir noktada olduğunu ve galibiyet beklediğini söylediğini hatırlıyorum, onu kutluyorum. Daha sonra Adnan Sezgin kameraların şu açıklamaları yapıyor “Çok fedakâr, birbiriyle bütünleşmiş, tüm zorluklara karşın mesleğini icra etmeye çalışan bir topluluğumuz var. Bu topluluğun başkanı olduğum için gurur doluyum. Bu takım şu âna kadar hak ettiği yere gelemedi. Amacımız, bu topluluğu hak ettiği yere getirebilmek. Böyle bir geceyi bize yaşatan herkese teşekkür ediyorum. Oyuncularımın alınlarından öpüyorum.”

Sahanın kenarından dolaşarak, birkaç muhabir arkadaşla birlikte basın toplantısının yapılacağı yere geliyoruz. Kısa bir süre sonra Aykut Kocaman görünüyor. Kameralardan bir duvar örülüyor karşısına. Birkaç soruyla bitiyor işleri hocayla. Basın toplantısı da tam anlamıyla müsamere tadında geçiyor. Bin bir güçlükle üç soru yöneltebiliyorlar. Sorulardan biri de Fenerbahçe’nin eksik yanlarıyla ilgili. Kamuoyu Fenerbahçe’nin neden yenildiğini merak ediyor ne de olsa, İstanbulspor’un nasıl yendiği kimin umurunda?

Aykut Kocaman kısa “toplantı”nın ardından soyunma odasına dönüyor. Yaklaşık yarım saatlik bir aradan sonra, stadın arka kapısında tutulan taksilere yerleşerek otele geri dönüyoruz. Arabada hararetle maçın önemli pozisyonlarını koşuyoruz. Genç teknik adamın telefonu sık sık çalıyor, ailesi, dostları kutlama mesajları gönderiyor. Otele vardığımızda Kocaman’ın üzerindeki gerginlikten kurtulduğunu fark ediyorum. Takımı ekonomik koşullar hiç de olumlu değilken, hem de zorlu bir deplasmandan, kimselerin ummadığı 3-0’luk bir sonuçla dönmüştü. İstanbulspor ilk haftanın en parlak çıkışını yapan takım olmuştu. Ancak Aykut Kocaman, bildik ağırbaşlılığı ve sakinliği içerisinde karşılıyordu olup bitenleri.

(Devam edecek..)

10 Ağustos 2003 Tarihi Fenerbahçe Maçının Hikayesi (2.Bölüm)

10 Ağustos 2003 Tarihi Fenerbahçe Maçının Hikayesi (3.Bölüm)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir