10 Ağustos 2003 Tarihi Fenerbahçe Maçının Hikayesi (2.Bölüm)

Otelin en üst katındaki kafe-bar’da, devasa bir televizyon ekranının önünde, önce maçı yeniden izledik, ardından söyleşimize başladık. Aykut Kocaman mutluydu.

— En zor maçtan, en ummadığınız biçimde çıktınız. Muhteşem bir oyunla ilk haftanın liderisiniz. Gerek olanaklar itibariyle gerekse bugünkü maçın koşulları itibariyle zor durumdaydınız, bunu belirtmekte yarar var. Fakat siz çok iyi bir oyun ve sonuçla çıktınız buradan. Hem maçı hem de bu sonucun takıma ne gibi etkilerinin olabileceğini konuşalım.

“Maç öncesinde, Çarşamba günü konuştuğumuz kadrodan on oyuncu belliydi, on birinci belli değildi. Mehmetile Faruk arasında gidip geliyordum. Faruk son antrenmanlarda üstün bir performans gösterdi, bu arada Mehmet de çok iyi bir performans sergiledi. İkisi arasında seçim yaparken, lig oyuncusu olması dolayısıyla Mehmet öne çıktı. Bu sefer Musa Kuş kadrodan çıktı. Maçla beraber takım düşünüldüğün de, Musa ile Mehmet aynı pozisyonda, Faruk yerleşiyor. Musa ile Mehmet arasında gidip gelmeye başladım ve Mehmet’te karar kıldım. Mehmet hem daha sakin hem de daha üst düzeyde bir oyuncu. Üstün performansını sürdürürse takıma daha yararlı olabilecekti.

Maçtan önce 4-4-2 düşünüyordum. Ancak daha önce “ilerleyen günlerde pek çok şey değişebilir? dediğimi hatırlıyorum.  Belki her antrenörde bu var, belki de sadece bende var,  bilemiyorum. Ancak bende son âna kadar kadro için bekleme duygusu var. Pek çok faktör bir araya geliyor, onları değerlendirip doğrusunun öyle olduğuna inanarak yola çıkıyorsun.

4-4-2 ile başlayıp Saidou’yu geriye çekerek  3-5-2’ye dönebilirdik. Bu konuda çok uzun süre düşündüm. Kadroyu yaparken  ya da sistemi oluştururken çok önemli olduğuna inandığım için bunları söylüyorum. 4-4-2’yi de iyi oynayabiliyor uz, zaman zaman 3-5-2’yi de kullanabiliyoruz. Rakip sahada oynamak istediğimizde geçen sene 3-5-2’yi uyguladık. Bu senede bu şekilde gidebileceğimizi gördük. Ancak son iki günde başka bir şey şekillendi kafamda. Mehmet’i  ve Faruk’u  takıma yerleştirebilmek için 3-5-2’ye döndüm.  Bunu yaparken de  Saidou’yu iki stoperin arasına çekmektense, oyun disiplini  ve savunma gücü daha yüksek, yerinde kalabilen – Türel zamanında da denemiştik, stoper oynayabileceğini  görmüştük-  Petkov’u stopere çekmek aklıma geldi, bunu açıkça söylüyorum.

İnsanlar “bu oyuncularla zaten sen çalışıyorsun” diye düşünebilirler, hep aklında olan vardır ama bazen  yerleştirirken  çok basit, gözünün önündeki bir şeyi fark edebiliyorsun. Maçtan iki gün önce artık takım şekillenmişti. Petkov , Saffet ve Uche savunmaya, Mehmet sağ tarafa, Faruk sol tarafa yerleşmişti. Fenerbahçe’yi de göz önünde bulundurarak böyle başlamanın daha doğru olacağını düşündüm. Kadro ve sistem planları açısından maç öncesinde durum böyleydi.”

— Maça başlamadan bir soru sormak istiyorum. Saracoğlu’nda çok iyi karşılandınız. Oyuna heyecanlı başlayacak o stada ilk kez ayak basacak oyuncular için bu önemliydi sanırım. Çünkü olumlu, temiz futbol oynayan takımlar ile sahaya ayak bastıklarında çoğunlukla pet şişelerle karşılaşılandılar.

“Pozitif bir şekilde karşılandık. Sadece bize karşı değil, desteğin takıma olması ve rakiplerle uğraşılmaması açısından hep böyle devam etmesini diliyorum. Fenerbahçe seyircisine minnettarım. Söz buraya gelmişken söyleyeyim, ben Fenerbahçe’den ayrılalı sekiz sene oldu, oyunun içinde soğuk, seyirciyle çok iyi ilişkiye giremeyen, kazandığımız veya gol attığım maçlardan sonra “bu, taraftara hediye olsun” diyemeyen, özellikle son dönemlerde işini yapmaya çalışan bir adamdım, bundan dolayı Fenerbahçe taraftarıyla arama kolay unutma ve reddetme girebilir diye düşünüyordum. Ancak yapılan işlerin bir şekilde toplumun süzgecinden geçtiğine inanıyorum. Bu anlamda bakılınca önemli bir haslet olarak görüyorum bunu.”

— Derin bir ilgi var size. İzlenip değerlendiriliyorsunuz…

“Bu hâlâ devam ediyor. Fenerbahçeliler belki beni hâlâ Fenerbahçeli olarak görüyorlar ki ben de hiçbir zaman Fenerbahçeli olduğumu inkâr etmiyorum. Futbolun içinde yaşayan her insanın bir takımla ilişkili olması gerektiğini düşünüyorum. Bu anlamda, Fenerbahçeli olduğumu her zaman söylüyorum. Ancak işle aşkın farklı olduğunu da söylemeye çalışıyorum.”

– Bugün görüldüğü gibi.

‘’Bugün görüldüğü gibi. Belki de Fenerbahçe’ye en büyük darbeyi vuran takım olduk. Bunun yanı sıra Uche gibi çok sevilen, Saffet gibi çok değerli insanların takımımızda bulunması, geçen sene Fenerbahçe kalesini kritik maçlarda koruyan ve düzgün bir insan olan Oğuz’un aramıza katılması, ayrıca Boliç’in de kadroda olması biraz sempati doğurmuş, en azından tepkiyi törpülemiş olabilir. Ama doğrusu da bu. Bu şekilde olmalı, hizmet eden İnsanlara farklı yerlerde de olsalar, destek verilmese bile, tepki gösterilmemeli . Benim genel anlayışım bu.

Maç  öncesi Aytekin gibi, ilk defa süper lig maçı Oynayan  Cem gibi oyunculara, nefret ortamının olmaması pozitif ekti  yapmış olabilir. Çünkü seyircinin tepki vermesi Fenerbahçeli oyuncuları harekete geçiriyor,  oyuncular  rakiplerini provoke edecek davranışlarda bulunuyorlar, bu arada siz soğuk  kanlılığınızı yitirmezseniz  takımınızı ve kendinizi koruyabiliyorsunuz. Ama bu provokasyonlara kapılıp itiraz etmeye başladığınız andan itibaren hakem faktörü devreye giriyor. Dolayısıyla bu durum, sinirlerinizi zorlayarak kontrolünüzü yitirmenize neden oluyor ve oyun gücünüzü etkiliyor.  Belki oyundan düşüyorsunuz, hatta atılabiliyorsunuz. Bu anlamda olumlu yaklaşımın büyük ölçüde yararı dokunmuş olabilir.”

-Gerilimi yükselmeyen, oyuncularınızın tek sarı kartla tamamladığı bir maçtı.

“Bunda konuştuğumuz gelişmelerin payı olmuştur. Bununla birlikte, benim İstanbulspor’da bu üçüncü senem. İlk senemde on kırmızı kart görmüş bir takımdı İstanbulspor. Bunların yanılmıyorsam altı ya da yedi tanesi yüzde yüz net bir şekilde haksız kartlardı. Geçen seneyi yalnızca bir kırmızı kartla geçirdik. Bu sene, belki benim futbola, mesleğe bakışım ve bunun yansıması olarak oyuncuların da katılımıyla çok temiz bir takım İstanbulspor. Tamamen işini yapmaya gayret eden bir takım görüntüsündeyiz.”

-Fenerbahçe karşısında oyunu bozmadınız, oynamaya çalıştınız. Bu, önemli bir fark…

“Tabii ki önlem aldık, Önlemleri almamak, futbol adına intihar etmek demektir zaten, Böyle bir ortamda, böyle bir takıma karşı önlem almadan oynamak sportif bir intihardır. Benim esas üzerinde durduğum konu savunmaydı. İyi savunmayı çirkin savunma olarak yapmadık. İyi savunma yapıp pozitif oynamaya çalıştık. Genel olarak, umarım oyunumuz böyle devam eder. Bu atmosferin bozulmamasını gelecek adına bir ışık olarak görüyorum. Gelecekte bu kadar gergin maçlar olmayacak, dolayısıyla sinirlerimizi kontrol edebilme adına daha iyi olabiliriz diye düşünüyorum.

Diğer yandan, her olayda avantaj ve dezavantaj görüyorum. Bugün daha çok sahanın her bölgesinde iyi savunma yapıp sonra atak oynamaya çalışan takımdık. Bu maçtan sonra artık rakiplerimiz bizi daha fazla ciddiye alıp bizim yaptığımızı bize uygulamaya çalışabilirler. Sabırlı oynayıp, sportif kışkırtmalara karşı daha soğukkanlı olabilirsek bir aşama yapabileceğimizi sanıyorum.”

— Önceki söyleşilerimizden birinde çizdiğiniz ilk yarı portresini belki de ilk yarının ortalarında yakalayabilirsiniz.

“Umarım öyle olur. Maçtan sonra bunları konuşmanın çok güzel olacağını düşündüm. Gelecekte bunları okurken, neler düşünüyorduk, neler oldu, neler olmadı türünden değerlendirmelerin ya da maç öncesi atmosfer, maç sonrası kazanılan veya kaybedilen ortamda yapılan duygusal konuşmaların benim için çok güzel olacağını söylemiştim. Bunları konuşurken şu anda çok mutluyum. Duygusal olarak da çok yoğun ve olumlu bir durumdayım. Her şeyi toz pembe olarak görme durumu da var.”

-Ama bu kaçınılmaz bir durum, İnsan umutlanıyor

“Umutlanıyor. Bu umutları gelecek haftaya taşımak lazım. Ama şunları da asla unutmamak lazım:  Fenerbahçe maçı, ekstra bir maçtı. Rakip daha fazla beklentisi ve daha büyük hedefleri olan bir takımdı. Dolayısıyla birinci ve ikinci golden sonra tamamen tersine dönüyor, duygusal bir çöküntü, öz güven yitimi başlıyor, seyircinin baskısı olumludan olumsuza kayıyor. Siz daha fazla boş alan buluyorsunuz. Bu durum, sizin oyun anlayışınızı olumlu etkilediği gibi, rakibi de tamamen olumsuz etkiliyor.  Daha fazla bire bir kaldığımız için daha güzel hareketler yapıyorsunuz. Bu da, ayaklar yere basmaya başlayınca,  Adana spor maçının zorluk derecesini arttırıyor”

-Çünkü sizin ciddi rakiplerinizden biri Adanaspor

“Bu arada Fenerbahçe maçını Adanaspor maçıyla bağlayarak konuşmamız lazım. Eğer biz bu ciddiyeti, bu sabrı, disiplini  Adanaspor ve Akçaabat maçlarında da gösterebilirsek, artık en azından on-on iki haftalık, kağıt üzerinde fikstür avantajımızın da  gözüktüğü bir periyotta  hiç ummadığımız kadar yol alma şansına sahibiz. Burada Fenerbahçe maçı bizim için, ayaklarımızı yere basmazsak, çok büyük bir dez avantaj olur”

(Devam edecek..)

10 Ağustos 2003, Tarihi Fenerbahçe Maçının Hikayesi (1.Bölüm)

10 Ağustos 2003 Tarihi Fenerbahçe Maçının Hikayesi (3.Bölüm)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir