Arap Yılmaz: Yılmaz Urul (Röportaj)

İstanbulspor’da 200 den fazla forma giymiş, kaptanlığını yapmış, tüm milli takımların formasını giymiş, İstanbulspor’un simge isimlerinden biri olmuş Yılmaz Urul, bizleri Fatih’deki evinde kabul etme nezaketi gösterdi. İstanbulspor Taraftarları Derneği olarak, kaptanımızla anılarını konuştuk. Çok fazla virgüle ve noktaya dokunmadan sizlere sunuyoruz.

Kaptanım, doğumunuzdan başlayarak, sporculuk hayatınıza doğru bir yolculuk yapalım mı?
1940 senesinde İstanbul Eyüp’ün Savaklar semtinde dünyaya gelmişim. Ekmek fabrikasının 400 metre aşağısının solunda cami vardı caminin arkasında kendi evimiz vardı orada doğdum büyüdüm. İlk okulu bitirdikten sonra Eyüp orta okuluna gittim. Orada kulakları çınlasın halen sağ, bizim beden öğretmenimiz vardı, Beşiktaş’ın atleti Murat Ersin. Bizde beden öğretmeniydi beni lise takımına kaleci olarak aldı. Fakat çok iyi ekiptik biz Eyüp Lisesi ve orta okulunda. Beşiktaş’ta Erkan Yanardağ, ben, Feriköy’lü Mahmut, Eyüp’lü Metin.
Bir gün hocam geldi Yılmaz dedi, oğlum dedi sen bu okumayı yapamayacaksın galiba. Senin aklın başka yerlerde. Sen kaleci ol futbol oyna. Bak ben seni lise takımına aldım.

Ben semt takımlarında kalecilik yapıyordum. Bizim oralarda çok iyi amatör takımlar vardı. Yazlık bir takımımız vardı bizim Türkiye Spor diye. Orada da çok iyi futbolcular vardı. Balat vardı, Yenikapı vardı, Bozkurt vardı, Şafakspor vardı, Kalespor vardı, Altınay vardı. 15-20 tane takım vardı. Ben oradan Adalet genç takımına gittim. 1957 senesinde. Adalet genç takımında oynarken takımın menajeri Sadi Dursunoğlu Allah rahmet eylesin, bana seni profesyonel yapacağım dedi. Bir mevzu oldu. İşte sen şu kadar alacaksın, ben bu kadar alacağım. Ben de istemiyorum dedim. Ve o anda profesyonel olmadım. Kalespor takımı vardı. Onun başkanı geldi Yılmaz dedi bize gel, biz şampiyonluğa oynuyoruz. Aklıma da yattı, semtin takımı. Gittim oraya biz şampiyon olduk namağlup. 2.amatör kümeden, 1. Amatör kümeye çıktık.

İstanbulspor genç takımı. Ayakta sol başta Nedim Doğan, sağ başta Erkan Velioğlu, oturanlardan kaleci Yılmaz Urul ve ortadaki Bilge Tarhan.

Sonra Allah rahmet eylesin bizim Ali Mortaş geldi. Seni İstanbulspor’a almak istiyorum dedi. 59 senesi. Gelir misin dedi. Gelirim amca dedim. Dedi ki sana 550 lira maaş vereceğiz başka ne istiyorsun dedi. Ben dedim ki bana maaş veriyorsunuz başka ne isteyeyim başkanım dedim. Peki o zaman iki takımda elbise yaptıracağız sana dedi. Meğer bana diyormuş ki kaç para transfer parası istiyorsun. O zamanlar da 5 bin 6 bin falan veriyorlar. Babamda Tekel’de çalışıyor o alıyor 600 lira. Ben çocuğum 17 yaşındayım bana diyorlar ki böyle böyle. Geldim İstanbulspor’a, genç milli takıma seçildim. İlk A takımda Lüleburgaz’da oynadığımız özel maçlarda çok iyi maçlar oynadım. Aldılar beni İzmir’e götürdüler. Çok kötü bir maç oynadık 2-1 mağlup olduk Altay’a. Ben ne seyirci görmüşüm ne bir şey. İkinci maç deplasman Ankara’da gece maçı. Ben ne gece maçı görmüşüm ki? Saha çim biraz daha güzel, 19 Mayıs Stadyumunda. Çıktık gece maçına, Ankara Demirspor ile. Sol açıkta Timuçin vardı, 25-30 metre falan var bir çaktı topa, kırağı da yağmış çimene değdi top kaydı ben böyle eğildim altımda geçti, gol oldu. Allah rahmet eylesin bizim büyük çakal vardı Galatasaray’dan gelen Güngör ağabey, “bana at bana at diyor, tüm seyirci gool deyince bunu da mı yedin lan” dedi. 1-0 mağlup olduk geldik. Reis demiş ki Ali Sohtorik, bundan kaleci maleci olmaz, santrafor oynatın iyi toplara vuruyor. 20 küsur maç kesik yedim. Takımda Sabih abi var Allah rahmet eylesin kaleci. Turuva kupası vardı 60’tan sonra. Fenerbahçe stadında idman yapıyoruz. Geç kaleye Yılmaz dedi. Penaltı atacağım sana köşeyi de söyleyeceğim. Şuraya vuracağım falan. 3 tane atıyor 2’sini çıkartıyorum. Ben artık futbolu bırakıyorum oğlum Yılmaz dedi. Niye abi ne oldu dedim hayırdır dedim. Özkay var kaleci, Meral var, Sabih abi var ben varım. Bu kale artık senin dedi. Ondan sonra ben oynamaya başladım. Milli takımlarda, genç, ümit, a takımında falan bir tek maç hariç girdiğim kamplarda hepsinde oynadım. Turgay abi, Ali, Mümin falan hepsi benim yedekliğimi yaptı. Bir Özcan abi Türkiye – Portekiz maçı 62’mi 63’mü neydi. Burada oynanacaktı Ankara’ya alındı. 1-0 mağlup olduk Özcan abi oynadı. Eusebio attı onların golünü frikikten. Aynı yerden Can abi vurdu gitti aynı yerden çatala vurdu dışarı çıktı 1-0 mağlup olduk.

İstatistiklerde tüm milli takımlarda oynadığınız yazıyor fakat Ordu Milli Takımında kaç kere oynadığın yazmıyor.
25’in üstünde Ordu Milli oldum. 2 sene boyunca Ordu Milli takımında devamlı ben oynadım. Hepsi 36-37 oluyor ama Ordu Milli takımını saymıyorlar. Ordu milli takımında 3 kaleciyiz, ben, biri Ali Altuner, biri Mümin Özkasap. Benim yedeklerimdi.

Sonra biz A Milli Takımla Dünya Kupası eleme maçına gittik Romanya’ya. Romanya’ya mağlup olduk, maçtan sonra akşam kamptan kaçtık, kulübe gittik. Ben, Fener’e gelen Beşiktaşlı Şenol Birol, Galatasaraylı rahmetli Yılmaz Gökdel. Biz ömür boyu milli takımdan men cezası ile 6 ay ceza aldık. O da otelden kaçtığımızdan dolayı. Kaçtık otelden. Gideceğiz ama otelden çıkamıyoruz alt katta idareciler var, Ercan Allah rahmet eylesin bizim İstanbulspor’dan Fener’e giden Ercan Aktuna. Yılmaz ya dedi benim odada yangın merdiveni var. Oradan gidin. Biz üçümüz indik kaçtık. Kulübe gittik. Mahmut Küçük Akşam Gazetesinden orada. Aynı kulübe 15-20 dakika sonra Allah rahmet eylesin Orhan Vedat Sevinçli, Necmi Tanyolaç, Adnan Akın, geldiler geçtiler oturdular bir yere. Dedim söyleyeceğim ben gidip. Yanlarına gidip biz kaçtık abi, aman dedim yazmayın. Ne sizi yorulun ne biz. Allah rahmet etsin Necmi abi dedi ki Yılmaz aslanım biz yazmayacağız, ama o Mahmut’a dikkat edin. Olur mu abi dedim bizim masada oturuyor, parasını da biz veriyoruz. Yok dedi dikkat et. Geldik otele. sabahı karşı, kimse yok. Çıktık odamıza, kimsenin haberi yok. Meğer Mahmut açmış telefonu İstanbul’a, ki o zamanda cep telefonu falan yok. 7 saat 8 saat falan bekliyorsun haber geçmek için. beklemiş herif, yazdırmış işte mağlubiyet. Kahvaltıya indim, ne yapacaksın tabi bir gün önce maç oynamışız, gazetelere bir göz atayım dedim, Akşam Gazetesini bir çevirdim ‘’mağlubiyeti barda kutladılar’’. Kaleci Yılmaz, Şenol, Galatasaraylı Yılmaz. Mağlubiyetten sonra alemdeydiler. Hemen orada toplandı Milli Takım idarecileri. Bize 6’şar ay ceza, ömür boyu milli takımdan men verdiler. Federasyon başkanı Orhan Şeref Apak. Geldik buraya, ben o zaman askerdim zaten o zamanlar askerler futbol oynamıyordu. O zaman Şenol’da asker ama o yedek öğretmen, ama yedek öğretmenler oynuyor. Eyvah dedi Şenol ulan ne yapacağız ne yapacağız, dedim Mahmut’un hakkını bir verelim önce. Toplandık yukarı çağırdık Mahmut’u. Top oynadık onunla biraz. Ondan sonra Ümit Milli takımı mağlup, Genç Milli takımı mağlup. Federasyon istifa etmiş. Biz seviniyoruz nasıl olsa bizim cezalar bitti diye. Geldik buraya federasyon raporunu okudular cezalar aynen geçerli. Allah rahmet eylesin Doğan Andaç hoca o zaman ordu milli takımının antrenörü daha sonra Beşiktaş’ı da çalıştırmıştı. Gel buraya dedi, çağırdı beni haber gönderdi. Ne oldu oğlum anlat bakalım dedi. Ne anlatsan güvenirim ben sana. Bende anlattım böyle böyle dedim ama maçtan sonra oldu bu hadise. Bir hafta sonra da Bulgaristan’la maçımız vardı dedim. Özel bir maçtı. Olur dedi. Tamam, git dedi asker façanı giy gel. Ne olacak bin başım dedim. Sana ne lan Genel Kurmaya gideceğiz hıyar dedi. Ne yapacağız dedim karışma dedi. Bindik cipe gittik Genel Kurmaya. Bekir paşa Genel Kurmay ordu spor başkanı. Girdi odasına , sen burada bekle dedi. Dışarıda bekliyorum,15 dakika sonra postası geldi paşanın, seni çağırıyor dedi. Girdim içeriye. Saçlar falan o zaman da askere göre biraz var. Korkuyorum çünkü saçımı kestirecek berber çağıracak falan. Ne oldu, hocan anlattı, bir de sen anlat bakayım dedi. Ben anlattım. Hocaya döndü, senin elinde Ali var dedi, Mümin var, istediğin zaman, istediğin askere izni alıyorsun, bırak bunu dedi. Dünya kupası finallerini İspanya’da oynayacağız 1 ay. Doğan dedi ki benim Yılmaz’a ihtiyacım var hocam. Bir zahmet telefon edin de cezasını affetsinler. Neyse federasyonu aradı Paşa, Yılmaz’a Doğan hocanın ihtiyacı varmış cezasının kaldırılmasını rica ediyoruz dedi. Kaldırdılar. Sonra İspanya’ya gittik. Dünya kupası finallerini oynuyoruz. İlk maçta ben beyin sarsıntısı geçirdim. Kambura yattılar kafa üstü düşmüşüm. Hastaneye yatırdılar 2 gün yattım hastanede. Bana 3 ay futbol yasak, 6 ayda antrenmanlara falan hiç çıkmayacaksın dediler. O zamanlar 5-6 dolar mı ne yevmiyemiz var. Her şey yemek içmek oradan falan. Girona’da kalıyoruz tam okyanus kenarı. Fransa sahilleriyle karşı karşıya harika bir plajı var. Belki 10 km öyle. Gece şakır şakır sular çekiliyor, med cezir olayı oluyormuş orada. Akşam üzeri sular geri geliyor. Tekneler kuma oturuyor. Sabaha karşı yüzüyorlar öyle bir yer. Ben gidiyorum plaja. Kabinler var bez kabinler. Anahtar var giriyorlar oraya soyunuyorlar anahtarı alıyorlar. Otelle ile bir cadde var aramızda. Ben her gün oraya gidiyorum onlar antrenman yapıyor. Doğan hoca dedi ki ulan seni buradan kovarım ama dua et pasaportlar kolektif çıkaramıyoruz dedi. Ama dedi görüşeceğiz seninle İstanbul’da. Ben 1 ay orada turistlik seyahat yaptım. Biz İspanya ile berabere kaldık, Fransa’yı yendik, Fas’a mı ne mağlup olduk iyi mi? Olacak iş değil. Hep 5-6 atıyorlar biz Fas’a mağlup olduk.

Ayaktakiler: Mahmut Evren (Feriköy), Yılmaz Yücetürk (PTT), Bilge Tarhan (İstanbulspor), Nevzat Güzelırmak (Göztepe), Çağlayan Derebaşı (Göztepe), Ayhan Elmastaşoğlu (Galatasaray).
Oturanlar: Yılmaz Gökdel (Galatasaray), Talat Özkarslı (Galatasaray), Rıdvan Kaner (Feriköy), Erkan Yanardağ (Beşiktaş), Yılmaz Urul (İstanbulspor).

Ama o takımda bizim harikaydı. Gürseller, Nevzatlar, Çağlayanlar, Erkanlar, Şerefler, Muzafferler, Ogünler, Şenol Birollar falan. Korkunç bir ordu takımı vardı. Ondan sonra geldik biz kamptayız yine. Irak’ta mı İran’da mı ne tam hatırlamıyorum RCD Kupası oynayacağız. Oraya gidecek A Milli takım. Orhan Şeref geldi bizim Ordu Milli Takım kampını ziyarete. İsmail Hakkı Güngör’e, bana bazı futbolcular, milli takıma almıyorum diye kızıyorlar ama ben oyuncunun form durumunu bilmiyorum dedi. Mesela kaleci Yılmaz kızıyordur bana. Bende duramadım, haksızlığa tahammülüm yoktur yalanda söylemem, başkanım, bana diyorsunuz ki Yılmaz kızar. Kızmayıp da ne yapayım. Diyorsunuz ki, ben onun form durumunu bilmiyorum. Ben Ordu Milli Takımının her maçında oynuyorum, 6 kişi var Ordu Milli Takımından Milli Takıma alınan, bazı arkadaşlar bazen oynuyor bazen oynamıyor onlarınkini biliyorsun da benimkini mi bilmiyorsun. Albay dedi ki RCD Kupası var, A Milli Takımı ile çıkalım bir maç oynayalım, siz yenerseniz benden istediğinizi futbolcuyu alın gidin. Biz yenersek, bizim ordu milli takımımız gidecek RCD Kupasına, hiç birisini dışarıdan almam dedi. Biz o kupayı buraya getiririz. İsmail de var mısınız maça dedi, milli takımda da Metinler, Canlar falan, Turgay abiler, büyük Ahmetler, felaket bir takım. Biz çıktık ben dedim ki Doğan hocaya iyi bitirirsek ben birinci devreden çıkarım. 2-0 galibiz devre bitti. Bana eyvallah dedim. Tamam dur bakalım ne olacak bir şey olursa seni düzeltirim ben ulan dedi. Yok dedim ya ne olacak. Ali geçti kaleye Allah rahmet eylesin. 2-2 oldu, Doğan Hoca bana okuyor senin bilmem ne diye. 30 metre falan var bir frikik oldu. Ankaragücü’lü Coşkun Şahinkaya. Çok iyi toplara vurur çok da temiz sıyırır. Dikti topu, gerildi bir çaktı çatala. Turgay abi baktı topa. 3-2 maç bitti. Biz gittik RCD Kupasına, kupayı aldık geldik. Bir geldik biz hepimiz iyiyiz. Allah rahmet eylesin Kelebek Nuri vardı. Hacettepeli. Sonra Eskişehirspor’a geçti. Ordu takımında kim en rütbeliyse o çıkar takım kaptanı. 3 tane teğmenimiz var. Güven, Talat ve Altan. Oynuyor ya da oynamıyorlar. Onlardan sonra en kıdemli asker benim. Kıdemli olduğum için oynadığım zaman ben kaptan çıkıyorum. Dedim ki Nuri’ye aldık kupayı kimseye vermeyeceksin, inince direkt bana vereceksin. Geldik Esenboğa havalimanına indik. Doğan hoca nerde kupa dedi, Nuri’de dedim. Al şunu getir bana dedi. Nuri kafayı bulmuş. Ver kupayı diyorlar vermem diyor kaptana vereceğim ben diyor. Doğan hoca senin ben falan…gel lan buraya dedi. Al şu kupayı ver bana dedi. Aldık kupayı verdik hocaya. O da öyle bir anıydı.

En son İstanbulspor’da Sabih abinin ‘’kale sana emanet’’ dediği yerde kalmıştık.
Askere gitmeden önce 3 sene oynadım. Benim 2 tane yedeğim var. Birisi Yasin Özdenak, biri Mete Bozkurt ona da Allah rahmet eylesin. Oynuyorum ben. Bakıyorum takım kurtardı mı kendini? Tamam ben kalede yokum. Giderim bizim Ziya Hoca, Allah rahmet eylesin hoca benim işim bitti mi tamam mı derdim. Ulan ne oldu ki derdi, bundan sonra düşmeyiz ortalardayız yine ortalarda kalırız, kurtardık takımı derdim. Antrenmana da gitmezdim. Oynasın çocuklar. 1 sene benim transferim var 1 sene onların var. Oğlum, çıkın hanginiz iyiyse oynayın 3-5 kuruş fazla alın derdim. 5 maç 6 maç ne kadar kalmışsa ben çıkmazdım.

Sene 68 herhalde, biz Şekerspor ile oynuyoruz, yenersek Şekerspor düşecek. Şekerspor teknik direktörü Erdoğan Hoca (Tokol). Vefa’da düşme hattında. Rahmetli Hüseyin Abinin kardeşi Kemal hasta Vefa’lıdır, benim dükkâna geldi. Benim de o zamanlar Fındıkzade’de Amerikan Pazarım var. Dedi Yılmaz böyle böyle, sizin menajer anlaşmış biriyle Şekerspor’a maçı verecekmişiniz, aman Yılmaz, ne olursa olsun şu maçı alın. Dedim olur mu öyle şey ya biz maç vermekten ne anlarız. Aman Yılmazım, konuş çocuklarla şu maçı alın dedi. Bizim takım, Aksaray’da otelde kamptalar. Gittim, Ziya hocaya dedim ki hoca gelme sen, biz yukarıda toplanacağız çocuklarla. Çocuklar çıkın yukarı dedim. Toplandık, böyle böyle olmuş çocuklar bir rivayet var. Ben hiç kimsenin üstüne kondurmuyorum ama çıkacağız orada üstündeki formayı terletmeyenin bir daha bu takımda yeri yoktur dedim. Ertesi gün maça gittik bende soyunma odasına gittim. Allah rahmet eylesin Kaya Çilingiroğlu, dedi ki Yılmaz soyun benim de kulağıma bir şeyler geldi. Sen oynayacaksın. Dedim abi sen deli misin? Ben de ne antrenman var ne bir şey. Çıkacaksın arkadaş, sen bunların arkasında olursan bunlar oynar dedi. E peki o zaman dedim. Çıktık, dedim ki bakın çocuklar yenin, çıkın alın maçı, gelin maçtan sonra Maxim Gazinosunda bendensiniz. Çıkıyoruz, 2-0 alıyoruz maçı. Çıktık maçtan kapıda bekliyor beni Kemal. Sarıldı Yılmaz dedi tamam bu işi oldu. Akşam, baktım çocukların hepsi geldi. Geldik durumu öyle kurtardık.

Yılmaz Urul arşivi. Soldan itibaren: Ahmet Şahin, Metin Türel, Yılmaz Urul, İbrahim Toker, Hasan Altun, Ercan Aktuna.

Bizim İstanbulspor halen öyle. Hani büyüklerimize saygımız vardır. Ben milli takımda top oynuyorum, İhsan abiden önce duşa girdiğimi hatırlamam. Çamur içindeyim Şeref Stadında antrenman yapıyorsun kışın. Oğlum girsene der 3 tane duş yeri vardı. Soğuk su, sıcak akmaz. Deniz sıçanı fare falan hep odadaydı biz bir yerlerimizi ısıracak diye korkardık. Bize bir şey söyler abimiz tamam abi deriz. Mevzu bitmiştir haklısın haksızsın falan diye bir şey yok. Halen biz öyleyiz. Bıraktık futbolu küçüklerim bana, ben büyüklerime hala saygıyı gösteririz. Gelenektir bu.

Ben Adalet genç takımındayken Adalet takımı Türkiye’nin en iyi takımlarından bir tanesiydi. İş vardı Adalet fabrikasında. Her ay tıkır tıkır öderlerdi maaşları. Battaniye yapıyorlardı kumaş battaniye. Onların kendi tezgahında çalışanlardan daha fazla para verirdi futbolcularına. Bizde yani genç takımda öyle değil. Biz Tatar Erdoğan ile beraber, bizim Arif, Kasımpaşalı sağ bek Çetin, Adalet genç takımında hep beraberdik. Allah rahmet eylesin Ertuğrul vardı Maltalı. 141 lira maaş alırdık. Ve ben emekliliği Adalet takımına borçluyum. Onlar o sene de bizleri sigortalı yapmışlar genç takımdayken. Ben uğraşıyorum Çetin Zorlu vardı kulakları çınlasın SSK müdürü. Benim iyi arkadaşımdır. Ona gittim bir gün, dedi ki Yılmaz senin sigortalık işin ne oldu dedi. Dur bakalım ya dedi aşağı telefon etti dedi. Yılmaz Urul’un dosyası varsa bakalım dedi. Son zamanlarda ödenek falan var mı baktı. Vefa’da antrenörlük yaptım, Çanakkale yaptım falan. Mersin’de 1 sene oynadım. Onlarda sigorta yapmışlar. Ya Yılmaz dedi, senin 57 senesinde falan ne sigortalısın senin Adalette ne işin var dedi. Dedim ben 1,5 sene genç takımda oynadım dedim. Senin orada sigortan var ya dedi. Şu kadar para yatır dedi, hemen git kanun çıkmış 1800 gün mü ne. Bunu kaçırırsan emekli olamazsın dedi. Ne İstanbulspor ne Fenerbahçe sigortanı yatırmamış. Ondan sonra bir Vefa’dan bir de Mersin’den sigortan var dedi. Çabuk hareket et 15 gün sonra bitiyor bu kanun. Gittik, yatırdık. Sigortaya gittim oraya müracaat ettim. Allah razı olsun hemen aldı Çetin, elden gönderdim Yılmaz hiç dert etme dedi. 3 ay sürdü bu işlemler. Toplu bir maaş birikmiş orada. Aldık onu öyle emekli olduk işte. Allah razı olsun Çetin’den.

Fenerbahçe’ye de bir geçiş süreciniz var, o nasıl oldu?
Şimdi ben 28. Tümende askerim, Allah rahmet eylesin bizim Eyüp Karadayı vardı gazeteci. Onun ağabeyi benim binbaşım. 28. Tümende askerim, milli takıma falan seçiliyorum gidiyorum kampa, kamptan çıkıyorum bir beş gün bir hafta bende takılıyorum öyle gidiyorum. Kadıköylü Seyfettin Karadayı . Geldi bana binbaşı, askerliğimin bitmesine 43 gün mü ne var. Fenerbahçe deplasmana geldi Ankara’ya 66 senesi. Ocak ayı mı, Aralık sonunun mu ne. Ocak ayında da transfer var. Bana dedi ki Yılmaz dedi, sen asker misin, evet dedim. Tamam dedi sana bir şey yapacağım. Nedir binbaşım dedim. Sen dedi askersin, peki tüfeğin nerede. Ne tüfeği binbaşım ben bıraktım burada ondan sonra ne oldu bilmiyorum ki dedim. Kamplara falan gittim. Zimmetli oğlum bunlar sana dedi. Ben senin askerliğini yakarım, sattı tüfeğini derim dedi. Yapmayın binbaşım dedim yok dedi. E ne yapacağız dedim. Gideceğiz şimdi dedi. İsmet Uğur ile Faruk Ilgaz’a. Biri başkan biri 2.başkan. Orada söz vereceksin. Gideceğiz konuşacağız orada, sen Fener’e gideceksin dedi. Ya yapmayın ben Temmuz’da giderim dedim. Yok şimdi o iş hallolacak dedi. Çağırdı oradan jeep’e, atladık, Ankara Oteli’ne Fenerbahçe’nin kampına geldik. Alın Yılmaz’ı getirdim size dedi. Benim yanımda söz versin onun sözüne inanırım dedi. Başkan, ne istiyorsun lan dedi. 75 isterim dedim. Yuh ulan dedi, Fenerbahçe kulübünü mü alacaksın. 60 kâğıda biz tamam dedik. O senenin temmuz ayında Şenol ile Birol biri 100 bin lira aldı biri 110 bin lira. Ben devre arası geldim 60 bin lira para aldım. Geldik ilk maçta TSYD Kupası finali. Galatasaray ile oynuyoruz. Ben bir keresinde Lefter ağabeyin penaltısını çıkarmıştım İstanbulspor’dayken. Ondan sonra Metin ağabey, Allah rahmet eylesin ikisine de ikisinin de toprağı bol olsun. Metin abi penaltıyı vurdu, ben topa doğru uzandım top direkten yere doğru geldi, top nasıl kavis aldı ise, ben topun üzerine kapaklandım, nasıl olduysa. 1-0 yendik. Herkes seviniyor Yılmaz kaleci geldi diye. Vefa maçına çıktık 2-2 bitti. Rezalet bir maç. 2 kere top geldi, ikisi de gol oldu. Bir maç daha oldu, yine kötü bir maç, beni aldılar dışarı. Ondan sonra Fikret Arıcan’la bir meselemiz oldu. O başkan oldu, ölünün arkasından konuşmak olmaz. Ben bir daha oynamıyorum, Fenerbahçe forması giymeyeceğim dedim. O bir şey söyledi onun üstüne dedim. Bir daha oynatırsanız tamam dedim ben gidiyorum. Çıktım Akasya otelinde Büyükada’da kamptayız. Maçlar bitmiş son final oynanıyor Galatasaray ile. Ben Şenol ile aynı odada kalıyorum. Yılmaz dedi yapma şu maçı oynayalım öyle git. Söylediğini duydun bu takımın bir daha formasını giyemezsin diye laf söyledi dedim. Ben dedim yer miyim bu lafı? Neyse aldım ben valizi. Atladım vapura. Geldim transfer ayı zaten. Turhan Ergüven abi geldi Allah rahmet eylesin. Lakabı ile ”Eşek Turhan”. Dedi ki oğlum, sen bizim evladımızsın gel bize. Tamam abi dedim. Geldik İstanbulspor’a tekrar. Bir 6-7 ay geçti Fenerbahçe’de. 72’ye kadar İstanbulspor’da oynadım. 70 senesinde küme düştük. Sonra ben Mersin’e gittim, Alparslan ile Cemil Fenerbahçe’ye gitti. Yasin Galatasaray’a gitti. Mete Beşiktaş’a gitti. Dağıldık işte. 1 sene Mersin’de oynadım. Mersin’de güneyin en iyi futbolcusu seçildim, 72-73 senesi.

Yılmaz Urul arşivi. Soldan itibaren: Mete Bozkurt, Mustafa Bozkurt, Ömer Ünal, Yılmaz Urul, Celal Sivrioğlu, Turhan Ergüven

Mersin İdman Yurdunda mı bıraktınız futbolu?
Evet Mersin’de bıraktım.

Ondan sonra neler yaptınız?
Antrenörlük yaptım işte. 5 sene Vefa’da kaldık, Candemir Berkman abi ile. Sonra ben Keşan’a gittim. Keşan ilk defa üçüncü lige çıktı.

Allah rahmet eylesin Yücel Seçkiner Federasyon Başkanı. Benim üst teğmenimdi ordu milli takımda, kondisyon hocamızdı. Allah rahmet eylesin Mehmet Ağar abinin kızının cenazesi var Fatih caminde. Ben oraya gittim. Bütün federasyon falan hepsi orada. Ben Doğan hocanın yanına gideceğim. Yücel Seçkiner falan orada. Polisler çevirmiş etrafı sokmuyorlar kimseyi içeriye. Dedim ben gideceğim, baktılar dediler tamam bırakın gelsin. Gittim yanlarına. Orada da Doğan Hoca var. Merhaba üst teğmenim dedim. Alışkanlık ya…Ulan dedi bu ordu beni albay yaptı dedi, spor bakanı oldum, halen beni terfi ettirmiyorsun, nedir senden çektiğim dedi. Herkes başladı gülmeye. Allah rahmet eylesin.

Kaptanım bizi kabul ettiğiniz ve bu güzel sohbet için teşekkür ederiz.

3 thoughts on “Arap Yılmaz: Yılmaz Urul (Röportaj)

  1. Sevgili Yılmaz Urul ağabey, 1960’lı yılların efsane kalecilerinden birisi idi. Kalede çok şahsiyetli, çok öz güvenli, çok kararlı, rahat ve sağlam bir duruşu vardı. Ben, onun bakışlarında korku, ürkeklik duygusuna hiç tanık olmadım. Yılmaz Urul ağabey, gerek İstanbulspor’da gerek Milli maçlarda takımın yarısı gibi idi. Yılmaz ağabeyin döneminde çocuktum, gazete haberlerinden futbol maçlarını takip ederdik. 1960’lı yılların futbol takımları, maçları hayatımıza renk ve heyecan katarlardı. Tabii o dönemin futbolcuları da çocuk ve gençlerin sağlam şahsiyet geliştirebilmelerinde öğretmenler, sinema sanatçıları gibi önemli bir role sahiptiler.

  2. Bugün B.Mehmet Abimizin cenazesinde gördüm kendisini yaşım gereği kendisini izleyemedim ama heybetli bircsekilde önde saf tutmuştu bir abi geldi bana dedi kim bu diye ordan birisi Istanbulsporlu Yılmaz dedi o an göz göze geldik kendisiyle ve ne tesadüf şimdi akşam bu yazısını okudum kendisine sağlık sıhhat diliyorum

Comments are closed.