Hüsnü Terek: Kanadımız Kırık

İstanbulspor Divan Kurulu Başkanı Hüsnü Terekten İstanbulamator.com Sitesine samimi ve gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu.

Yaklaşık olarak 5 aydan  beri tüm dünyayı etkisi altına  alan Pandemi nedeniyle ülkemizde hem profesyonel hem de amatör  liglerin durma noktasına geldiğini görüyoruz. Özellikle 2.Lig, 3.Lig, Bölgesel Amatör Lig ve SAL Klasman Gruplarının geleceği belirsizliğini koruyor. Bir spor adamı olarak bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz?

Şimdi benim önce düşüncem şu: Profesyonel sporcular bu işi meslek olarak yapıyorlar. Bu işten para kazanıyorlar. Bu  itibarla onların mesleklerini icra etmelerini sağlamak bir yerde federasyonun çok başarıyla  yaptığı bir işlem diye düşünüyorum. Yani biz de liglerin  devam etmesi akılcı olmuştur. Ancak aşağıya doğru inildikçe 3.Ligin aşağısında amatör sporcular sadece ve sadece zevk için futbol  oynayan, bu işe gönüllerini koymuş gençler diyelim ya da insanlar diyelim. Bunların başlama tarihleri çok daha ileri bir tarihe doğru gidecek. Temmuz ortası artı Ağustos ayında futbol oynamak bana göre çok zor ve  kimseden talep  edilemeyecek bir fedakarlık. Yani  gece maçı da yapsan oralarda, her sahada çok büyük sorunlar karşımıza çıkar. Bunların hepsi hemen sağlık sorunlarıdır. Profesyonel anlamda yukarıdaki kulüplerin, profesyonel kulüplerin kendi doktor, masör, tıbbi ekipmanları, ekipleri hepsi var. Amatörlerde böyle bir şey hiç yok.

Ve zevk için spor yapan genç kardeşlerimizi pandeminin çok bir tehlike olmadığı bir zamanda bile temmuz, ağustos aylarında futbol oynatmak bana göre çok yanlıştır. Bu şekilde çocukların bir anlamda hayatını tehlikeye atıyoruz. Bence amatör futbolcuların böyle bir riske girmesi, ya da federasyon tarafından böyle bir riske sokulması yanlıştır. Amatör liglerin tamamen ertelenmesi gerektiği düşüncesindeyim.

Peki ömrünün büyük bir bölümünü futbola  adayan eski bir kulüp başkanı olarak sizce bu süreç nasıl yönetilmeli?

Bu süreci yönetmek için en güzel örnekler Batıda var. Dolayısıyla bu ülkelerin yaptıklarını takip edip bütün doğruları alıp, eğer yanlış varsa onları da düzeltme imkanlarını bulabilirsek aynısını yapmaktan başka çözüm aramak gereksiz. Zira Almanya gibi, teknolojinin son derece gelişmiş olduğu bir ülke bile bu ligleri  devam ettirebiliyorsa bizim de onu takip etmemizde bir sakınca olmaz  diye düşünüyorum. Öte yandan futbolun, bugün bir sanayi olduğunu, bazı ülkelere özellikle çok büyük paralar kazandırdığını, kabul etmek lazım. Nasıl ki bu gün Türkiye’de insanların sokağa çıkmasına izin verilmesi bir anlamda sanayi, turizm, otomotiv gibi sektörlerin batmasını da engellemeye yönelikse yani sektörlerin  de kurtarılması  düşünülüyor ise Batıda da aynı şekilde futbolun, futbol sanayisinin kurban etmeme mantığı var. Bu yüzden bütün bu riskler onlar tarafından da alınıyor. Dolayısıyla bizim için  de bence profesyonel liglerde sakınca yok, hatta biz de mecburuz diyebilirim. Ama kırmızı çizgi her zamanki gibi para ve amatörlük de benim bütün düşüncem futbolun bu sene tescil edilmesi.

Buna eklenebilecek bir de şöyle bir şey var: Şimdi bir kavram var profesyonel sporcu. Bu benim aslında karşı olduğum bir kavram. Spor ile profesyonellik  aynı cümle içinde bence kurulamaz, kullanılamaz. Şöyle ki simit satan adam, amatör simitçi neden demiyoruz.  Ya da profesyonel simitçi. İnsanların hayatlarını idame ettirmek için yaptıkları meslek onların profesyonel olarak sürdükleri iştir. Yani ahçı, şoför, bakkal meslek gruplarıdır. Bunları yapanlar da, bunları profesyonel olarak sürdürmektedirler. Ama sporun kendi mantığında amatörlük vardır.

Yani profesyonel sporcu lafı yanlış bir tanımlamadır. Nasıl dürüst hakim diyemiyorsak, hakimin kavramı içinde zaten dürüstlük var. Dürüst hakim diyemiyorsak, bu şekilde tanımlamalar yapamıyorsak profesyonellikle sporculuğu bir cümlede kullanmak yanlış. Mesela 1996 Avrupa Şampiyonasında Hırvatistan ile oynadığımız maçtaa Alpay ortasahadan kopan oyuncuyu basit bir vücut hareketi ya da tekmeyle durdurabilecek imkanı  varken durdurmadı. Ve biz o maçı o golle 1-0 kaybettik. Alpay yaptı onu. Daha sonra Alpay’a Fair Play ödülü verildi.

Bence Alpay’a federasyon tarafından ağır bir ceza verilmeliydi. Çünkü o sporcu, o kişi sahaya çıkarken kazanmak için çıkıyor. O amatör bir sporcu  değil. Mesleği için para  alıyor ve onun görevleri arasında kazanmak en başı çekiyor. Ama Alpay bunu yapmayarak kulübüne ihanet etmiş oluyor ya da Milli formaya ihanet etmiş oluyor. Yani biz profesyonel futbolcu derken onları topluma örnek kişiler olarak nitelendirmeye çalışırken bence yanlış yapıyoruz. O kişiler mesleğinin gereği neyse tekme atmak ve diğer bir takım seyirciye hoş gelmeyen hareketleri yapmak ile takımlarının kazanmasını sağlıyor ise bunu çok yanlış görmemek lazım. İşte profesyonel sporcu  dediğimiz de  ortaya çıkan yanlışlık da burada. Tam olarak söylemek gerekirse Alpay onu bir amatör maçta yapsaydı ben şahsen onu alnından öperdim ve  centilmenlik kupasını almasını alkışlardım.”

-Hem profesyonel liglerde hem  de amatörde yöneticilik yapan bir futbol duayeni olarak iki ligde oynayan sporcuları karşılaştırabilir misiniz?

Benim için buz gibi  havada, bazen akmayan duşların olduğu soğuk soyunma  odalarında  maça hazırlanan, sonra çıkıp sahada aslanlar gibi mücadelesini verip evine dönen amatör futbolcular her  halukarda sevgiye, takdire şayandır. Çünkü özveriyle, zevk verdikleri dalda çaba sarf ediyorlar. Ama en iyi otellerde kalıp, en iyi doktor ve  teknik ekip tarafından hizmet verilen, Türkiye’de hiç kimsenin kazanmasına imkan olmayan paraları kazanan kişilerin yani profesyonel futbolcuların bu kadar abartılması, sporcu olarak nitelendirilmeleri bana şahsen çok yanlış geliyor. Onlar da herkes gibi mesleğinin gereğini  yapmak zorunda. Ve sadece şampiyonluk kazanırlar ise takdire şayan olabilirler.

-İsmi İstanbulspor’la  adeta özdeşleşmiş bir futbol  adamı olarak İstanbulspor’la aşkınız nerede ve ne zaman başladı?

Ben 11 yaşında İstanbul Erkek Lisesi’ne girdiğim zaman bize beden dersine giydirdikleri formada da okul ceketinde de hep sarı siyahlı bir arma vardı. Yani geçen 57 sene ben bu camia ile, bu arma ile büyüdüm. Bugünlerimizi borçlu olduğumuz okulumuz İstanbulspor’un da kurucusu, benim babam da İstanbulspor A takımında az da olsa birkaç maçta yer almış aynı okuldan mezun. Biz de bu geleneği sürdürmüşüz. Ayrıca 26 yaşında ben bu kulübe genel sekreter oldum 2.Ligdeyken. Ve o günden bugüne futbol takımının başarısı için elimden geleni yapmaya çalıştım. İstanbulspor öncelikle bir futbol kulübüdür. Bizi, Türkiye’ye  tanıtan, Bilgeler, Yılmazlar, Alpaslanlar ve Cemiller’dir. Biz  bugün sanayi  ülkesine dönüşmüş olan Türkiye’de eski günlerin maalesef yaşatabilmek için gerekli ekonomik güce sahip değiliz. Bu yüzden profesyonel olarak ismimizi başarıyla taşıyan İstanbulspor AŞ ile futbol altyapısından bir birliktelik yaratmaya çalıştık. Sağolsunlar İstanbulspor AŞ bize Başkan Ecmel Faik Sarıalioğlu  ve eski futbolcumuz Furkan çok büyük yakınlık gösterdiler. Ve şu anda amatör 1.Kümede yer alan takımımız onların U 18-19 yaş grubundan ve profesyonel kadroda düşünülmeyen, geleceği olduğu  düşünülen futbolculardan kurulu bir iskelete  sahip. Arada bizim de bulduğumuz, yaptığımız bazı eklemeler var. Ancak liglere katılmak için 2 ayrı yaş grubunda daha kadro hazırladık. Bunlara tamamen kendi imkanlarımızla sahip çıkıyoruz. Ve bu minik topçularımızın  gelecekte İstanbulspor amatör takımını teşkil etmeleri hem bizi gururlandıracak hem de onlar için de bir gurur vesilesi olacaktır. Diğer spor dallarında tüm mezunlarımıza maddi katkıda bulunmak şartıyla her türlü yetkiyi  teklif ettik. Mesela hentbolcular bir çalışma içinde. Ve  şu anda yıllardır devam eden bir briç  takımımız var. Ve bir kardeşimiz tüm organizasyonu tek başına yüklenmiş durumda. Ve Türkiye çapında da dereceler alıyorlar. Tüm niyetimiz o spordan, o branştan yetişmiş arkadaşlarımızın, liseli kardeşlerimizin gelip o branşa sahip çıkmaları ve finanse etmeleri. Bunun tabi ne kadarı gerçekleşir ne kadarı gerçekleşmez bunu bilemiyoruz. Ama şu ana kadar çok başarılı  olduğumuzu söyleyemeyeceğim.

-İstanbul  Lisesi çok köklü bir geçmişe sahip. Bünyesinden 3 Başbakan çıkaran bir lisenin mensubu olarak bu kadar ünlü çıkaran İstanbul Lisesi mezunlarının İstanbulspor’a bakış açısını anlatabilir misiniz?

En zenginlerinden Ahmet Ülker,  ondan sonra Ahmet Bodur Borusan’ın sahibi. Ayrıca  hemen hemen en büyük doktorlar, en ünlü doktorlar okulumuzdan yetişmiştir. Bunlar arasında mesela Acar Baltaş var. Ayrıca profesör Cihan Aksoy var. 3 tane başbakan Necmettin Erbakan, Mesut Yılmaz ve Ahmet Davutoğlu; bunlar da İstanbul Lisesi mezunu. Ve  daha bir çok her dalda bir çok ünlü arkadaşımız var. Ancak bunların sporla ilgileri yok. Yani ya  teknik ya para bu konularda uzmanlar, ama spora nedense ilgi göstermiyorlar. Bu yüzden kanadımız kırık.

Zaten şu var. Bizim kulüp profesyonel futbol şubesini AŞ’ye çevirip sattıktan sonra amatör  spora  devam etmektedir. AŞ’nin kuruluşu 90’lardadır. O dönemden beri biz mecburen ihtiyaçtan işlerin başına geçmek zorunda kaldık. Bir dönem vakıftan destek aldık. Sonra mesela basketbolu nurlar içinde yatsın Mustafa diye bir antrenörümüz vardı 2.Ligde oynadığımız dönemde. Genç takımlardan çıkmış bir sürü genç vardı. Bunların en iyilerini Fenerbahçe, Beşiktaş, Efes, Galatasaray, Eczacıbaşı alırken bunların elde kalan gençlerini, o sene kulüp bulamamış biraz eski kaşarları ve üniversiteye giderken kendini sporda da göstermek isteyen gençlerden bir takım kurup o zamanın parası  750 Lira aylıkla 2.Ligde oynatıyorduk. Ve 6 yıl üstüste 2.Ligde oynadık. Daha sonra hepsi benim kardeşim olan Emre Can, UNO’nun sahibi Hasip Gencer, İsmail Uyanık gibi eski basketbolcular bana geldiler. Ve basketbol takımını 1.Lige çıkarmak istediler. Biz de dediler sadece basketbol şubesini idare edelim. Finansal olarak. Ben böyle bir şey bir fikri kabul etmeyeceğimi ama başkanlıktan derhal feragat edeceğimi söyledim. Emre Can kardeşimiz başkan oldu. Basketbola o sene 1trilyona yakın para harcandı. Takım 2.Ligde üçüncü oldu. O sene  benim futbol  takımım küme düştü. Ertesi sene de basketbol takımını bırakıp gittiler. Mecbur kaldık yine biz aldık başkanlığı.

Yani sadece para da sorunu çözmüyor. Ben şunu söyleyeyim bugün İstanbulspor’un elinde bir servet var. Bu servetin en kıymetlisi bence Muhittin Güven’dir. Neden dersen bu takım Türkiye şampiyonu olan kadrosunda, Milli Ligde yıllarca yer almış, daha sonra kendini futbola adamış her işi takip eden ve yapabilen bir insan. Ben eğer bir parça başarılı olabildiysem bunda Muhittin Hocanın katkısı çok büyük. Artı yine bir Dimitri gibi bir Hayrettin gibi, Ömer Ali gibi hem teknik direktörlük, hem hakemlik gibi zor işleri başarmış, bu camianın bir çok büyük futbolcusu  var. Bunlar bizim aslında insan servetimiz. Eğer akılcı bir yönetim kurup bunları doğru yönlendirebilirsek ve para kaynağını  da sağlayabilirsek çok büyük olmasa da bir takım başarılar kazanmamız mümkün. Çünkü bugün profesyonel spor bizim gibi amatörce bu işe gönül vermiş olanları çok çok aştı. Kısacası ben 68 yaşındayım. Mutlaka kulübe yeni Muhittin Güvenler, Hüsnü Terekler aranması ve bulunması şart.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir