Röportaj: Efsane Kaptan Asker Mehmet (2. Bölüm)

14 senelik bir geçmiş içinde bir sürü şampiyonluklar, inişler ve çıkışlar var…

Bana göre bir takımda 5 tane lig oynayan bir futbolcu yoktur. 1. Lig, 2. Lig, 3. Lig, Terfi Ligi’nde oynadım, çıktık tekrar 2. Lig’de oynadık. 5 Lig, aynı formayla… Kaptanlığı da eski olmamdan dolayı aldım. Etraftaki kardeşlerimize sorsanız iyi bir kaptanlık yaptığımı söylerler hâlbuki aslında çok da özel bir şey yapmadık. Yapamazdık, çünkü İstanbulspor hep garip bir takımdı, hep parasızlıkla boğuşan bir takımdı. Kimsesizdik. Yapamazdık ki bir şey… Bir kaptan olarak hiçbir özelliğim yoktu. Öyle bir kaptan ki, antrenmana çıkıyor, maça gidiyor, maçtan sonra kamyonetle balık satıyor. Yani hep savaşan bir zamandan söz ediyoruz. Ruh orada işte. Şimdiki nerede, milyonlar havada uçuyor… Şimdi maçlarda gol atınca sevinç hareketleri yaparlar ya, armayı falan öperler ben hep gülerim ona. Biz 6 ay maaşımızı alamadık, 6 ay! Nazım Hocamız vardı. Hocaya “Sen ne biçim hocasın ya!” dedim, “Bu takım 6 aydır maaş almıyor!” Ona rağmen tam kadro antrenmana çıkıyoruz, kimse disiplinsizlik yapmıyor. Hoca “Neden öyle söyledin kaptan?” dedi. “Sen geliyorsun, biz de geliyoruz ama yönetime bu takımın halini kim anlatacak?” diye sitem ettim. O dönemlerde antrenman sonrasında “Cüzdan aç!” diye bir komutumuz vardı. Neydi bilir misiniz? Yol parası olmayan arkadaşlarımız için herkes cüzdanını açar, 10 lirasının 2 lirasını verir ve yol parası ayarlardı. Biz böyle bir takımdık.

Her cuma sabah 10’da Eyüp Stadı’na idmana giderdik. Stadın kenarında bir söğüt ağacı vardı, orada sabah 10’dan yerini alan 3 tane şarapçı vardı. Şarapçılar takımı ad ad tanır, maçtan önce de selamlaşırdık. Antrenmanı görsen, zevkle yapıyoruz. Bir keresinde tribüne bir gözüm ilişti ki, iki kişi antrenmanı izliyor. Normalde kimse olmaz. Bu iki kişi bizim yöneticiler…Antrenmanda takım arkadaşlarıma “Gözünüz aydın çocuklar” Geçen Salı hocaya fırça atmıştım ya, yöneticiler gelmiş diye müjdeyi verdim. Antrenman sonunda yöneticiler beni çağırdı “15 dakikadır ağlayarak sizi izliyoruz, 6 aydır size beş kuruş veremediğimiz halde maçı bırakın antrenmanları bile aksatmıyorsunuz, inşallah Salı günü paranızı vereceğiz, ayarladık” dediler. Öyle bir ekiptik. Hoca gelirse, kaptan gelirse tüm takım saygıdan eksiksiz gelirdi. Sandviç ekmekle sahaya çıkıyoruz, yine başarılıyız, takım iyi gidiyor ya. Aşk var. Bir lider var, onun peşinde sevgi ve saygı ile hareket ediyoruz. O yüzden herkes giremez bizim takıma, önce bir adabı olacak futbolcunun.

Size yakın olan İstanbulspor hangisi biliyor musun? Amatördeki İstanbulspor Kulübü Derneği’nin üyeleri… Onların her biri benden bile efsanedir inan ki. Kendisi, varlığı yoksa bile kalbiyle varlığın hissedersin. 70-80 kişilik bir kadro. Yılmaz abilerden gel, rahmetli Bilge Abi, rahmetli Mete… İstanbulspor AŞ’nin arması da İstanbulspor ama sizin dediğiniz gerçek İstanbulspor o işte.

Soldan itibaren B.Hayrettin, Onur Belge, Faruk, Sina, Mehmet, Tuncay, Ömer.

Hocam, o İstanbulspor derken neyi kastediyorsunuz?

Şimdiki İstanbulspor AŞ de aslında bizim İstanbulsporumuzun devamı. Sağ olsunlar onlar da toplantılarımıza geliyorlar, ben onların tavırlarını da görüyorum. Hocayla da tanışacağız kısmet olursa bir gün. Her maça gelemiyorum ama geçen sene terfi maçlarına geldim, Sarıyer maçına geldim. E Kavaklıyız bir de. Sarıyer’de Rumelikavak’lı dedin mi 10 dakika duracaksın. Sarıyer normalde bizi hiç sevmeyen bir kulüptür. Sarıyer’e Kavak’tan doğru dürüst topçu da gitmemiştir. Sarıyer maçında ortada oturdum gerçi, çünkü İstanbulspor tribününden kimseyi tanımıyordum, Sarıyer tribününde de çocukluk arkadaşlarım var. O yüzden ortada oturdum. Yine de İstanbulsporluluğum bir başkadır. Benim arabamın rengi dahi sarı-siyahtır.

Bizim dernek olarak Esenyurt’ta gençlere yönelik bir forma dağıtma çalışmamız var, taraftar sayısını çoğaltmak için…

Bence bunun yerine Esenyurt’a futbol okulu açmak daha iyi, daha verimli olur. En büyük hedefim ne biliyor musun, içimde bir ukde var. Şurada futbol okulu işletiyoruz, ayakta kalmaya çalışıyoruz futbol aşkıyla. Benim hayalim profesyonel İstanbulspor’a altyapı antrenörü olmak. Benim ukdem, Sarı-Siyah renkleri yaşamıyla örnek olacak birinin o pozisyonda olması. Ben olurum, Dimitri olur… Doğru bir şey yapabilecek bir de yaşantısı olmalı.

Burada yıllardır futbol okulu işlettim. Teorik bilgiler bir yere kadar, esas olan hocanın öğrenciyi sevmesi, öğrencinin hocayı sevmesi ve karşılıklı iyi iletişim kurması. Rahmetli Güngör Abi “Top futbolcunun bir uzvu olmalı, onunla yatmalı ve hatta onunla tuvalete gitmeli” derdi.

İki İstanbulspor karmaşası için ne diyorsunuz?

Zamanında şirketleşmeye yol açanlar büyük hata yaptı bence. Hatta bugün iki İstanbulspor var olmasına üzülüyorum. Hatta keşke İstanbulspor Davutpaşa gibi güçsüzlükten bitseydi de bu hale gelmeseydi bile diyorum zaman zaman. Öyle kişiler İstanbulspor’da başkanlık yaptı ki, zamanında Koç’lar Sabancı’lar düzeyinde. Yönetimlerin hatası, İstanbulspor’a bir yer kazandıramamak oldu. Göçebe gibi Şeref Stadı, Eyüp Stadı… Ver parayı Eyüp Stadı’nın yanında bir tesis yap. Bir semt edin. Bir türlü yapamadık.

Lisede sanki kulübe yeterince bir sahiplenmeme var. Yeri geliyor, liseli olmayan taraftarları bırakın, takımda forma giymiş eski futbolculara bile üstten bakma gibi bir durum oluyor.

O şuradan kaynaklanıyor, vakıf yöneticileri hiçbir zaman futbol takımına sahip çıkmadı. Hep üvey evlat gibi gördüler. Onlar için varsa yoksa salon sporları, bisiklet… Bir zamanlar okul müdürlerinin katkılarıyla biraz esneme ve dokunmalar oldu. O da orada kaldı. Futbol takımın hep göz önünde ve marka olmasına rağmen… Basketbolda bile 1. Lig’e çıkıyorsun, yine de sansasyon yok. Ben zamanında Sarıyer’de bir yer (arsa) buldum, başbakanlık ve cumhurbaşkanlığına yazdım ama yine de sonuç alamadım.

Hocam İstanbulspor’un geleceğini nasıl görüyorsunuz?

İstanbulspor’da istikrarlı bir çalışma var. Bu çalışma illa ki başarır. Ama bu başarıyı alttan da desteklemek şarttır. Günümüzde büyük denilen kulüpler bile altyapıda hata yapıyor. Hollanda’dan şuradan buradan adam getiriyorlar. Türk çocuğuna Türk hoca gelir, dilini bilmez, âdetini bilmez. Bu sistemin doğru ayakları budur, ama maalesef biz (eski futbolcular) bu çalışmanın içinde yokuz. Çünkü bizim esnek konuşmamız gerekiyor, yönetici ağzıyla konuşmamız gerekiyor orada olabilmemiz için. Oysa biz dümdüz konuşur, bildiğimizi konuşuruz. Ben antrenman sonrası peştamalı belime bağlar, kafam sabunluyken takır takır takunya sesinden kimin geldiğini anlardım. Arap Yılmaz gelir, ben çıkarım o girer duşa. Biz böyle büyüdük, saygı ve sevgi esaslı. Şimdi gidin bakın ilköğretimde eğitim niye yozlaştı? Öğrenci öğretmen ilişkisi niye yozlaştı? Çünkü orada da aynı neden var. Kendini iyi pazarlayan, ağzı çok laf yapan konum buluyor çünkü.

İstanbulspor’da durum iyi ama… İnşallah bir fırsat olur da hocamızla tanışır, hazır elimiz ayağımız tutarken bir katkı vermiş oluruz. Bir gün antrenman kaçırmadım, hala da kaçırmıyorum. Gecikmişsem Cemil’i antrenmana getiriyorum demektir. Zamanında Cemil Turan’ı antrenmana getirmek için taksiyle Sarıyer’den Levent’e gidip, Cemil’in evini basıp zorla duşa sokar, Cemil’i don-gömlek arabaya atar antrenmana götürürdüm.

Çok güzel anılar anlattınız. Hep saygı, sevgi ve değerlere sahip çıkmak sonucu çıkıyor. Genç nesillere sizin neslinizi, cefakarlığınızı ve anılarını paylaşma fırsatı verdiniz. Güzel sohbetiniz ve röportaj için teşekkür ediyoruz.

Hatırlanmak güzel. Sağ olun. Bunu yapabilen sizin gibi yürekli birileri gerek.

(…)

Kaptan Mehmet Sülün’e röportaj için çok teşekkür ediyor, Sarı-Siyahlı uzun bir ömür diliyoruz.

 

Bu röportaja emeği geçen İbrahim Çetinbakış, M.Şakir Öğünç, Sadullah Gündoğdu ve Hakan Kaygusuz arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz.

 

Röportaj: Efsane Kaptan Asker Mehmet (1. Bölüm)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir