Taraftarsızlık: Geçmişin ve Bugünün Sorunu (2. Bölüm)

1992 yılında eski başkanlardan Cem Uzan’ın, Emin Cankurtaran’dan kulübü devralmasıyla İstanbulspor için farklı bir sayfa açıldı. Kulübü devralmasının ikinci yılında 1. Lig’e çıkan takımın başına Leo Beenhakker getirildi ve dönemin önemli oyuncularıyla sözleşme imzalandı. O yıla kadar kendi yağıyla kavrulan, altyapıdan gelen futbolcuların amatör ruhu ve bireysel emekleriyle bir noktaya gelen İstanbulspor için bu alışılmamış bir manzaraydı: Çok pahalı transferler ile İstanbulspor gündeme geliyor ve haberlerde ilk sırada yer alıyordu. İstanbulspor, on yıllar sonra yeniden beşinci büyük olarak anılmaya başlamıştı.

Pahalı transferler, yatırım ve başarı isteği… Tüm bunları desteklemek için, o güne dek karşılanmayan üç temel gereksinim vardı: İyi tesisler, iyi bir stadyum ve o stadyumu dolduracak seyirci kitlesi. Tesisleşme eksikliğinin giderilmesi için 1991 yılında Bakırköy’de, Ataköy Olimpiyatevi’nin arkasındaki arazi 49 yıllığına kiralanmıştı, artık Sarı-Siyahlıların şehrin merkezinde kendine ait bir tesisi vardı (Bu tesis daha sonra İstanbulspor camiasınca hala çok tartışılan bir biçimde otoparka dönüştürülür: Okumak için tıklayın).

Stadyum için 1957 yılındaki projenin üzerinden 35 yıl geçmesine rağmen bir yol alınamamıştı. Göçebe İstanbulspor saha saha geziyordu: Vefa, Bayrampaşa, Eyüp… 1. Lig’e çıkıldığında kısa vadede İstanbulspor Stadyumu inşası uygun ve sürdürülebilir olamayacağından, önce Beşiktaş ve Fenerbahçe gibi 1. Lig’deki semt takımlarımızın, sonra Bayrampaşa ve Güngören gibi daha alt liglerdeki semt takımlarımızın sahalarında oynamak zorunda kaldık. Kaldık ama; İnönü ve Saraçoğlu gibi değerli devlet adamlarının adını taşıyan bu dev stadları Sarı-Siyahlı renklerle doldurmak mümkün görünmüyordu. 1972 yılından beri 1. Lig’de olmayan İstanbulspor’a ilgi azalmıştı, eskiden de sayısı birkaç bini geçmeyen İstanbulspor taraftarının sayısı sürekli azalıyordu. İstanbul Lisesi öğrencileri ve mevcut taraftarın çocukları dışında yeni taraftar neredeyse gelmiyordu.

İstanbulspor 1. Lig’e (Süper Lig) döndüğünde, daha ilk sezonda büyük bir ilgiyle karşılandı. 1. Lig’e yeni bir İstanbul ekibi katılmış olması, uygun bilet fiyatları, medya haberleri ile kitlelerin ilgisi çekilebildi. Bu dönemde amaç uzun vadede taraftar sayısını artırmaktı, ancak uzun vadeyi bekleyecek sabır yoktu ve tribünün dolu olması gerekiyordu. Bu gidişin üstesinden gelmek için, o yıllarda tüm kulüplerin uyguladığı bir yöntem izlendi: Yönetim destekli taraftar. Bunlar gerçekte o takımı tutmasa bile, bilet-ulaşım-yemek karşılığında maç boyunca tezahürat yaparak sıradan seyirciyi de ateşleyen katalizörler gibidir. O dönemde daha çok Sefaköy’de oturan gençlerin, Amigo Nedim’in çevresinde toplanarak sürdürdüğü bir destek söz konusuydu. Amigo Nedim’in öyküsünü de yakında okuyacaksınız. Yeni kitle diğer takımların taraftarları gibi tezahürat yapıyor, yeri geliyor başka şekillerde mücadele ediyorlardı ama bunlar İstanbulspor’un geçmişinde olan şeyler değildi ki… İstanbulspor camiası ve İstanbulspor taraftarı centilmenliği ve sakinliği ile örnek gösterilen bir kitle iken, yeni taraftar bunların tam aksi yönde bir imaja sahipti. Kulübün maddi krize girmesiyle bu kitle de yavaş yavaş tribünlerden çekildi. Destekleri Saffet Sancaklı döneminin 1. Yılının ilk yarısına kadar devam etti, fakat bu dönemden sonra acısıyla tatlısıyla İstanbulspor tarihinde yerini aldı. Bu kitlenin küçük bir yüzdesi maddi yardım beklemeksizin İstanbulspor’u desteklemeyi sürdürdüler.

Bunların yanı sıra, özellikle Bayrampaşa, Güngören (ve daha sonra Bahçelievler) statlarında oynandığı dönem çok da beklenmedik bir semt aidiyeti oluştu. Belli bir semt kitlesi bulunmayan İstanbulspor, 1. Lig’de oynadığı dönemde stadyum çevresindeki “çekirdekçi kitleyi” İstanbulsporlu yapmayı başardı. Bugün hala Bayrampaşa’da ve Bahçelievler’de önemli miktarda İstanbulspor taraftarı var ve İstanbul Boğaları’nın Bahçelievler ve Bayrampaşa şubeleri çok etkin biçimde çalışmaya devam ediyor.

Eski İstanbulsporlular, İstanbul Liseliler, farklı statların semt ahalisi ve yönetim destekli taraftarın bir araya gelmesiyle 90’lı yıllar İstanbulspor tribünün sayıca altın yılları olarak bilinir. Özellikle Avrupa maçlarında tam seyirci kapasitesiyle oynanıyordu. 27 Ağustos 1998 tarihindeki Argeş Piteşti maçından görüntülerde tribünler, pankartlar kısmen de olsa seçilebiliyor:

 

Bugünün İstanbulspor taraftarı da, aslında çok farklı toplumsal sınıflardan gelen bu dört grubun bir araya gelmesiyle oluşmuş durumdadır.

Altın yıllarda dahi hiçbir zaman sayıca üstün bir taraftar kitlesi var olmadı. İstanbulspor 1. Lig’e çok hızlı dönmüştü ama, taraftar kitlesini aynı hızda geri getirmek mümkün değildi. Öyle ki derbi maçlarında dahi ev sahibi olduğumuzda tribünün çoğunu rakip taraftarlara ayırmak zorunda kalıyorduk:

Taraftar sayısının az olması utanılacak bir durum değildir. Taraftar sayısını artırmak zaman isteyen, başarıyla birlikte İstanbulspor kültürünü hatırlatmak ve genç nesillere aktarmak için emek harcanması gereken bir işti. O dönemin yönetimi ne yazık ki bu kısmı atlamışlardı.

Cem Uzan’ın yatırımıyla sportif başarısını yükselten İstanbulspor Uzan’dan sonra yalpalamasına rağmen yok olmadıysa, kuşkusuz köklü tarihi ve -sayıca az da olsa- gerçek taraftarı sayesinde bu gerçekleşti.

Bugünün proje takımlarında her ikisi de yok…

Günümüze doğru

2006 yılından sonra büyük bir çöküşün içine giren İstanbulspor’un tribünde de destekçisi kalmamıştı. Eski İstanbulsporlular takıma küsmüş ve tribünü terk etmişti. Tribüne insan kaynağı sağlayan tek kurum olan İstanbul Lisesi de, İstanbulspor AŞ’nin üçüncü bir tarafa satılması ile kendi futbol takımlarını kurmuş ve yalnızca yeni takımla ilgileniyorlardı. Güngören’den sonra Bahçelievler’e geçilmiş, sürekli stat değiştirmekten çekirdekçi kitle bile kalmamıştı. İç saha maçları gerçek anlamda boş tribünlere oynanıyordu. Çokça söylenen “İstanbulspor’un taraftarı yok” deyimi işte bu zor yıllara dayanır.

Kenan Özvaran

Bu yıllarda tribünde ilginç bir figür ortaya çıktı: Kenan Özvaran. Kenan tek başına İstanbulspor’un tüm dış saha karşılaşmalarına kulüpten destek almaksızın gitti, yeri geldi tribünde kendisinden fazla sayıda polis ona eşlik etti. Bununla futbol camiasında ve ulusal basında büyük ilgi çeken Kenan mücadelesini bir röportajında şöyle ifade etmişti:

Birine İstanbulsporluyum dediğimde “İstanbulspor’un taraftarı mı var?” diye tepki alıyordum. Kendimden bilerek “evet İstanbulspor’un taraftarı var ve ben bunu herkese göstereceğim diyerek kendimi şehir şehir gezerken buldum.

Kenan’dan başkalarını da hatırlıyorum o yıllardan tribünde: 90’lı yıllardan beri İstanbulspor tribününde yer alan değerli Tevfik ve arkadaşları, tribünlerin gofretçi amcası ve derneğimizin ilk başkanı Ercan Akbay, geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz en büyük İstanbulsporlu Metin Çetinbakış ve oğlu İbrahim Çetinbakış… Barış Akçınar, Serkan Aydoğan, diğerleri… Toplasan 10-15 kişi oluyorduk tribünde. Bazen o da olmuyordu. Bir avuç taraftarın iletişimini ve birliğini sağlayan tek bir Facebook sayfası (şimdiki adıyla İstanbulspor Haber) vardı. Olanaklar o kadar kısıtlıydı ki, kulübün resmi Facebook sayfası olmadığından kulübün haberlerini de bu sayfa yapıyordu. İlerideki bir yazımda da İstanbulspor’un İnternet ve sosyal medya macerasını anlatmayı umuyorum.

Derneğimizin onursal genel başkanı Metin Çetinbakış

Rahmetli Ömer Sarıalioğlu’nun takıma büyük yatırımından sonra başarı yavaş yavaş gelmeye başladı. Bahçelievler Stadı’nın mevcudu 2012 yılında 50, 2013 yılında 200’leri buldu. Şampiyonluğa oynanan 2014 yılında İstanbulspor’a ilgi o kadar artmış – ya da insanlar İstanbulspor’u o kadar özlemişti ki- İstanbul her yerinden ne kadar İstanbulsporlu varsa stada geliyordu. Bunlara ek olarak İstanbulspor’un bunca zorluğa rağmen ayakta kalmasından dolayı ikinci takım olarak sempati besleyenlerle birlikte seyirci sayısı gözle görünür biçimde artmıştı. Bu artışın doruğu 17 Nisan 2016 tarihli İstanbulspor – Ümraniyespor şampiyonluk karşılaşmasıdır. O maçta Bahçelievler Stadı tam kapasite doluydu – tamamı İstanbulspor taraftarı ile! Bu manzaranın görüldüğü en son karşılaşma 19 yıl önceki 26 Temmuz 1997 İstanbulspor – Lyon maçıydı.

17 Nisan 2016 tarihinde tribün tamamen doluydu

O maçta İstanbulspor yenilerek 2. Lig’e çıkmayı bir sonraki yıla bırakmıştı; ancak o maçtaki farklı atmosfer pek çok şeyin de dönüm noktası oldu. Hem “İstanbulspor’un taraftarı yok” efsanesi bütünüyle sona erdi, hem de tribündeki insanlar Mehmet Şakir Öğünç’ün girişimiyle dernekleşme yoluna girdiler. İstanbulspor’un yüz yıla yaklaşan tarihinde ilk kez bir taraftar oluşumu kuruluyordu ve en sonunda 2017 yılında dernek yaşama geçerek bugüne ulaştı.

İstanbulspor Taraftarlar Derneği; Sarı-Siyahlı renklere gönül verenleri bir araya getirmenin yanı sıra, taraftarımızı hem nitelik hem de nicelik olarak geliştirmeyi amaçlıyor. İstanbulsporluluk duruşunu takip eden yeni nesilleri üretmenin ancak emek ile gerçekleşebileceğinin farkında olarak, İstanbulspor AŞ ve İstanbulspor Kulübü Derneği’nin tüm etkinliklerine karşılık beklemeksizin destek veriyor. Bir yandan da yüz yıllık İstanbulspor tarihini ayrıntılarıyla İnternet ortamına taşıyarak bir sanal müze olarak hizmet vermeyi amaçlıyor. İstanbulspor’un 100 yıllık taraftarsızlık sorununu çözmek için çalışmalar yürütüyor.

Hakan Kaygusuz

Yazar Hakkında

Hakan Kaygusuz 1986 yılında İstanbul’da doğdu. İTÜ’de kimya ve fizik eğitimi aldıktan sonra doktora derecelerini İTÜ ve Berlin Teknik Üniversitesi’nden aldı. İTÜ, Berlin Teknik Üniversitesi ve Kadir Has Üniversitesi’nde çalıştıktan sonra, şu anda Altınbaş Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nde dekan yardımcısı ve doktor öğretim üyesi olarak akademik hayatına devam ediyor. Bir yandan da çocukluğundan beri takip ettiği İstanbulspor için kalem oynatan Kaygusuz, İstanbulspor Kulübü Derneği üyesi ve İstanbulspor Taraftarlar Derneği’nin genel sekreteridir.

Taraftarsızlık: Geçmişin ve Bugünün Sorunu (1. Bölüm)

One thought on “Taraftarsızlık: Geçmişin ve Bugünün Sorunu (2. Bölüm)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir