60 Yıl Sarı-Siyah: Dr.Ali Uygun (4.Bölüm)

1993 – 94 yine transfer yağmuru ile başladı. Ankaragücü’nden kaleci Arif ( kariyerindeki, ilk transferinin bir inek karşılığı yapıldığı yazılmıştır ), Kayseri’den Özcan, Kartal’dan gol kralı Saffet Akyüz, Fenerbahçe’den Tanju Çolak, ayrıca Selman, Mahmut, Serdal, Gürol, Yaşar, Faruk derken 30 kişilik bir kadro oluşturulup, Adnan Dinçer’e emanet edilmişti. Teknik Direktörlüğü daha sonra Trabzon’lu Ali Kemal Denizci üstlenecektir.

Statü yine bir ucube, önce yine gruplar, sonra yine Play Off ve klasman, ilk üç tefi ederken, kalanlara bir daha eşleşme fırsatı, dön baba dön, bir türlü bitmeyen bir süreç. Ancak kadro giderek otururken sıkı maçlar izlemeye başladık. Bu arada Star TV’ nin yayınları ve Hayri Hiçler’ in yazıları karşısına federasyon ve hakemler de gardını almıştı. Önce 11 Eylül 1993 cumartesi günü Şenlikköy stadında bir Serdar Çakır rezaleti izledik. Günümüzün yıldız hakemi Cüneyt Çakır’ın babası olan bu zat 82. Dakikada uyduruk bir penaltı ile bizi mağlup edecek, daha sonra 1. Ligde de çok canımızı yakacaktır. Ayrıca bir de 4 Aralık’ta Bayrampaşa stadında oynanan ve 0 – 0 biten Büyükşehir Belediye maçı vardır ki, ben hayatımda böyle bir maç görmedim. 4 ü Abdullah’dan (Avcı) olmak üzere 10 tane % 100 gol fırsatı kaçtı. Ancak ertesi yıl bunun rövanşı fena bir şekilde alınacaktır.

Sezon sonunda 4 takım ekstra Play Off’a kaldık.28 Mayıs 1994 de Ankara 19 Mayıs stadında Bakırköyspor ile oynadık ve Tanju’nun uzatmada attığı golle 2 – 1 kazanıp Antalya ile finale kaldık ki, karşı takımın antrenörü Adnan Dinçer idi. Gölbaşı’nda kampta olan takımı Şükrü ve Yılmaz Hasoğlu ile ziyaret edip umutlu döndük. 30 Mayıs pazartesi günü Antalya önce 2 – 0 öne geçse de, Tanju 2 güzel golle beraberliği sağladı ve üstün moralle maçı alacağımızı düşünmeye başladık. Artık uzatmaların oynandığı bir anda Antalyaspor’un akınında yan hakem ofsayt bayrağını kaldırdı ve hemen ardından aynı hakemin olduğu noktadan top lehimize taca çıktı Bizler maç bitti mi, yoksa ofsayt ya da taç atışı ile mi başlayacak diye birbirimize bakarken Duayen ( ! ) hakem Bülent Yavuz hazretleri, o ofsayt pozisyonunda, kaleyi tam karşıdan gören bir noktadan Antalya lehine serbest vuruşa hükmetti. Adnan’ın vurduğu top tam kale önünde sekerek Arif’i yanılttı ve gol ile hepimiz şoka girdik.

Hepimiz bir şekilde üzüntü içinde dağılırken, kendime ancak ertesi gün Niğde Masifi’nde 2000 m lik İt Ulumaz Dağının tepesine tırmandığımda gelebildim. Ankara’da seyrettiğim o üç final maçında bende üç futbolcu yer bırakmıştır. Antalya kalecisi Rüştü Reçber, ki yıllarca Milli Takım kalesini korumuştur; Konyaspor’lu Sertan Eser, Beşiktaş’tan sonra bizim takıma da geldi ve ertesi yıl bize katılacak olan Bakırköylü Fuat Buruk.

1994 – 95 sezonuna artık 1.Lige yükselmek hedefi ile başlandı. Transferleri sayacağım, ama en önemlisi Teknik Direktör Kadri Aytaç idi. 1950 – li yılların büyük futbolcusu, 1957 yılında Türkiye transfer rekorunu 57.000 TL ile kırarak, Galatasaray’dan Karagümrük’e gelen kurt hoca, 1972 de de 2 – 0 yenilip 2. Lige düştüğümüz Boluspor’un antrenörü idi. Ondan ve yardımcısı Beşiktaş’lı Ziya Doğan’dan, bu kez de Sarı – Siyah’ı 1.Lige çıkarmalarını bekliyorduk. Ayrıca rahmetli Kadri Aytaç ile ilgili kısa bir şey daha aktarayım: Bursa – Mustafakemalpaşa’dan arkadaşım olan Hüseyin’in dayısı 1950 – lerin önemli hakemlerinden olan Veli Necdet Arığ idi. Anlatımına göre maçlarda devamlı Kadri’yi izlermiş. Zira çaktırmadan ne faul, ne hinlik yapacağı belli olmadığından, gözü hep yakalamak için onun üzerinde olurmuş.

Kadroya başlıca ilaveler Bakırköyspor’dan Fuat, (Okan Buruk’un ağabeyi), kaleci Haluk (Galatasaray kökenli ve şimdi Abdullah Avcı’nın yardımcısı), Zeytinburnu’ndan stoper Ali, Gaziantep’ten üstün tekniği ile Nejat, Bolu’dan Ziya’nın kardeşi Tacettin, Konya’dan sağbek Erol ( 2 numaralı forması hala bende),Denizli’den santrfor Fevzi, Göztepe’den Altan ve Afyonspor’dan ileriki yılların yıldızı olacak Ümit Davala.

O yıl yoğun iş ve arazi tempoma rağmen takımın içeride dışarıda tam 25 maçını izledim. 4 Eylül’de Sarıyer’ i 2 – 0 ile geçtikten sonra, 11 Eylül 1994 Pazar günü bir önceki yıldan akıl almaz 0 – 0 ın rövanşında Belediye’yi ( şimdiki Başakşehir) tam 9 – 1 yendik ( 3 gol Hamdi’den). Bakırköy, Dardanel, Edirne derken 21 Ocak 1995 günü İzmir – Alsancak stadında 1 – 1 lik Karşıyaka karşılaşmasını kulübün şirketleşmesinde büyük katkıları olan sevgili Sacit Basmacı ile birlikte izledik. İzmir ne ki, o yıl Afyon, Çanakkale, Çorum, Edirne, Hatay vd deplasmanlara da gittim. 12 mart 1995 de Edirne deplasmanındayız. Bize ayrılan küçük tribünde kentin eşrafı ve gözlemci eski ünlü hakem Doğan Babacan ile birlikte maçı seyrediyoruz. Takım elbiseli, kerli ferli bir zat yanımıza geldi ve “Ya siz ne kadar efendi adamlarsınız, buraya daha önce Karşıyaka geldi, adamlar önce Edirneli’lerle, daha sonra polislerle, en sonra da birbirleriyle kavga ettiler, taşkınlık yapıp gittiler” dedi. Sonra kayıtlara baktım, gerçekten seyircinin deplasmanda yaptıklarından ötürü KSK’nın iç saha maçında stadı kapatılmıştı.

Bu arada sevgili İskender Bey’in bir anısını da aktarayım. Kulübün kurucusu olan Kemal Halim Gürgen Bey’in oğlu olan İskender ağabeyimize sanırım Çekmece stadında bir rakip taraftar “Bu İstanbulspor’lular kibardır, monşerdir, gol dışında bağırmazlar” diye iltifatta bulunmuş.

19 Mart’ta Eskişehir ile 1 – 1 berabere kalırken, rakip takımın kalecisi ki, daha sonra yıllarca 1. Ligde başarıyla oynayan Ömer Çatkıç müthiş bir müsabaka çıkarmıştı. 2 Nisan Pazar günü Ankara’dan Afyon’a geçtim. Yılmaz ve Şükrü’de arabayla İstanbul’dan gelmişlerdi. İkbal Lokantası’nın leziz yemekleri ile karnımızı doyurup, arabayı da hastane bahçesine bırakarak maça gittik. O sıralar Afyonspor’un Cengiz diye bir santrforu var. Epey gol atmış, ısınırken tuhaf hareketler yapıyor, perendeler atıyor, maymunvari sıçrama ve zıplamalar sergiliyor. Neyse maç başladı, bizimkiler Fevzi, Altan, Nejat’ın attığı 3 golle adamları hüsrana uğratınca, zerre kadar futboldan anlamayan kişilerin yer aldığı numaralı tribünde tezahürat yapmadığımız halde küfür ve tükürük yağmuruna tutulduk. Ancak istanbul’a dönüş bir o kadar keyifli idi. 7 Mayıs’ta Bayrampaşa’da Hatayspor’u 7 – 2 yendik. Uçakla deplasman dönüşlerinin yıldızı ise marşlarla takımı coşturan tenor Ali ( Otar) idi.

Sıra geldi son haftaya. Maç 17 Mayıs Pazar günü Eskişehir deplasmanı. Beraberlikte biz doğrudan 1. Lige çıkıyoruz, kazanırsa Eskişehir. Hakemin Bülent Yavuz ( ! ) olduğunu öğrenince sinirlerim kaldıramayacağı için o hafta sonu Gelibolu’ya gittim. Ancak duayen hakem son anda nereye transfer oldu ise maça sonradan o dönem gördüğünü çalan en iyi hakem olan ve bu nedenle meslek yaşamı biraz kısa süren Ayhan Yücebilgiç atanıyor. Maçı sinirden radyodan izleyemiyorum, bitiş saatine doğru araba ile dönüş yoluna çıktım. Radyoyu maçın sonu diye ancak Korudağ rampalarında açtım. Ne var ki, daha 7 – 8 dakikası varmış. Durum 0 – 0, ancak benim direksiyonda ellerim titriyor. Keşan’a doğru ormandaki Kakava şenliklerine varırken maç bitti. Elim, ayağım, sinirlerim ve gözyaşlarım boşandı. Eşimin zoru ile sakin bir yere çekip bir süre soluklandım.

Dile kolay, 23 yıl sonra yeniden 1. Ligdeyiz. Aziz ağabey ile benim ortak ifademiz ile “ artık ölsek de gam yemeyiz.” Dönüş yolunda Tekirdağ’da Serinoğlu’nun köftesi daha bir lezzetli idi. Kaderde yine Karşıyaka ile kesişmek ve birlikte 1. Lige yükselmek varmış.

Bu arada İstanbulspor 58 yıllık Türkiye Profesyonel 1. Ligi’nde toplam 23 sezon oynamıştır. Ebedi puan cetveline bakacak olursanız, toplam 68 kulüp arasında hala 13. Sırada yer alan Sarı – Siyah’ın önünde bugün Süper Ligde olan sadece 8 takım vardır. Zaten bunların da ancak beşi şampiyonluk yaşamıştır. Amatör dönemleri de hesaba katacak olursak, 1932 yılında Türkiye şampiyonu olan İstanbulspor ile birlikte sadece 12 takım Türkiye futbol şampiyonluğu yaşamıştır.

(Devam edecek)

60 Yıl Sarı-Siyah: Dr. Ali Uygun (3.Bölüm)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir