Ecmel Sarıalioğlu’dan Açıklamalar

Başkanımız Ecmel Faik Sarıalioğlu, Süper Lig’e yükseldikten sonra ilk röportajını Hürriyet Gazetesinden  Murat Fevzi Tanırlı’ya verdi.

1961’de Of’da dünyaya gelir ve ailesinin demir-çelik nakliye ve ticaretle uğraşması nedeniyle çocukluğunu Karabük’te geçirir. 70’lerin başında İstanbul’a yerleşirler ve ortaokul hayatına başlar ancak kendisini aile işlerinin içinde bulunca okulu bırakmak durumunda kalır.

1978’e kadar inşaatlarda, tamirhanelerde ve kamyonlarında çalışır. 1978’de ağır vasıta ehliyetini alır ve rahmetli amcası Ömer Sarıalioğlu ile uluslararası nakliyecilik serüveni başlar. 1991’e kadar ailesine ait uluslararası nakliye şirketinde hem tır şoförlüğü hem de yöneticilik yapar. 1991’de Şafak hanımefendi ile evlenir, Ömer ve Bengisu isimli iki çocuğu dünyaya gelir.

50 yıldır inşaat, arsa, emlak, benzin istasyonu ve uluslararası nakliye işleriyle iştigal etmektedirler. Aile işleriyle eş zamanlı şekilde 2004’ten 2018’e kadar Bahçeşehir Üniversitesi İnşaat ve Emlak Daire Başkanlığı görevini sürdürür. İmar ve mili emlak mevzuatlarında hatrı sayılır bilgiye sahiptir. Ortaokul ve liseyi dışarıdan bitirir. Eğitim ile ilgili yeni hedefi spor yöneticiliğiyle ilgili bir fakülteden mezun olmaktır.

2015 yılında amcasının ölümüyle hayat onu birdenbire futbol macerasının da içine sürüklemekten geri kalmaz. İşte o isim, İstanbulspor’un başkanı Ecmel Faik Sarıalioğlu…

Takımı Süper Lig’e çıkardıktan sonra ilk kez Hürriyet’e röportaj veren Sarıalioğlu ile İstanbulspor ve Türk futbolunu konuştuk…

Aile şirketleri içinde geçen hayatın tam ortasında bambaşka bir macera: İstanbulspor! Nasıl oldu anlatır mısınız?

Amcam Ömer Sarıalioğlu’yla istişare ederek aile avukatımız Bayram Saral’ın ve Engin Tuncer’in katkılarıyla 2010’da İstanbulspor Vakfı’nı kurduk. 2015’te amcamın vefatıyla birlikte hatrı sayılır mal varlığı vakfa intikal etmiştir. İstanbulspor’un %100 sahibi İstanbulspor Vakfı’dır.
Günümüzde Sarıalioğlu-Saral aileleri ile gurur kaynağımız İstanbulspor birbirleriyle özdeşleşmiş durumdadır. Takımımıza adını veren köklü eğitim kurumlarından İstanbul Erkek Lisesi ile çok iyi ilişkilerimiz ve manevi birlikteliğimiz mevcuttur. Rahmetli amcamdan kalan mal varlığının vakfa aktarılması fikri ve öncüsü, çok değer verdiğim Bahçeşehir Eğitim Kurumları’nın kurucusu Sayın Enver Yücel ve yeğeni Ömer Yücel’dir. “Dünya üzerinde tanıdığınız insanlardan en hayırsever kişi kimdir?” diye sorsalar aklıma gelecek ilk isimlerden birisi Enver Yücel’dir.

Kulüplerinin çoğu ekonomik olarak çökmüş durumda. Bunca yıl borçlu olmamayı başarmanın sırrı nedir?

Önce bütçe disiplini sağladık, gelir-gider dengesi kurma mecburiyetini temel prensip edindik. Vakfın kira ve ticari gelirleriyle TFF’den, yayıncı kuruluştan, İddaa’dan ve sponsorlardan elde edilen gelirlerle yönetmeye çalışıyoruz. Sözleşmelerde kulübümüzün ve sporcularımızın haklarını nasıl koruyacağımıza dair hukukçularımızla çalışıp “İstanbulspor standartlarını” oluşturduk ve taviz vermedik. Bu şartları futbolcu veya menajerlere kabul ettiremeyeceğimizi söyleyen çok oldu. “Şartlarımız bunlar, sporcu çok, kulüp az, kabul etmeyen gelmez” yanıtını verdim.

Bu yaklaşımla oyuncular arasında ücret dengesini nasıl sağlıyorsunuz?

Yeni yerli transferlere mevcut kadrodaki yerli oyuncularımızın bedellerine yakın teklif yapıyoruz. 13 yabancı oyuncumuzun garanti ücret ve maç başı ücret olan sözleşmelerindeki bedelleri %100 başarıyla hak etmeleri durumunda dahi kasamızdan çıkacak toplam tutar 1 milyon euro civarındadır. Kalecimiz haricindeki yabancıların yıllık ücretleri 20 bin ile 110 bin euro arasındayken, yerli oyuncularımız maç başı brüt 7000 ile 25 bin TL arasında kazanmaktadır.

Oyuncular sizin sözleşme prensiplerinize nasıl tepki verdi?

Yukarıda da belirtmiş olduğum “İstanbulspor Standartları”ndan hiçbir şartta taviz vermemekteyiz. Örnek olarak şu anda Giresunspor kalesini koruyan Onurcan Piri, menajeriyle bize geldiğinde 5 yıllık sözleşme teklif etmiştik. Ücretlerinin maç başı olduğunu, kadroya giremezse bir şey alamayacağını, isterse avans verebileceğimizi, takım küme düşerse sözleşmesinin %50 düşeceğini, üst lige çıkmamız durumunda %50 artacağını anlattığımızda 3 yıl sözleşme yapabileceğini söyledi. Biz de kendisine 5 yıl olursa uygun göreceğimizi söyledik ve anlaşamadık, yolun açık olsun diyerek vedalaştık. Şu anda bence iyi bir kaleci oldu ve uzun yıllar başarılı şekilde kalecilik yapacağına inanıyorum.

Oyuncuların sigorta konusu da sıkıntılı alanlardan biri.

TFF sporcuların sağlık sigortasının yapılması için bir sigorta şirketi ile anlaşıyor, kulüpler de mevcut kadrolarının sağlık sigortasını bu şirkete yaptırıyor. Ayrıca buna ek olarak; teknik heyet, sporcular ve personelin sigorta primleri ve stopajları da kulüpler tarafından ödenmektedir. Teknik ekip ve sporcular SGK’lı olur mu hiç? Sporcuların, teknik heyetin serbest meslek erbabı statüsünde değerlendirilmesi ve bu bağlamda da BAĞKUR’lu olması gerekir. Diyorlar ki, kanunun değişmesi lazım. Sanırsınız ayet. Neleri değiştiriyorsunuz, bunu da değiştirebilirsiniz. Süper Lig’de bir kulübün yıllık 5-10 milyon arasında SGK gideri bulunmaktadır.

Bu sistem, inanılmaz paraların uçuştuğu Süper Lig’de kadro yapınızı nasıl etkiliyor?

İstanbulspor’a hedefi olan, gelişime açık, genç ve ahlaklı sporcular lazım. Sadece parayı hedefleyen futbolculara büyük rakamlar veremeyiz. Süper Lig’de forma verip kendilerini gösterme fırsatı sağlayarak risk alıyoruz. İyi oynarlarsa transfer olacakları kulüplerden daha fazla kazanacaklarından eminiz.

Süper Lig’de forma bile giymemiş Zeki Çelik’i Avrupa’ya transfer ettiniz.

O dönemde hocamız olan Yalçın Koşukavak, Bursaspor’da oynayan Zeki Çelik’in alınmasını istemişti. Disiplinli, iyi ahlaklı bir oyuncudur. TFF 1. Lig’de oynarken Milli Takım’a seçilmişti. 2 senenin sonunda önce Lille’e, ardından da Roma’ya transfer oldu.

Emrecan da bir başka transfer başarınız. Altyapınızdan olması münasebetiyle de önemli.

Emrecan geçen sezon 21 maçta oynadı. Adından sıkça söz ettirerek Beşiktaş ile 5 yıllık sözleşme yaptı. Başka bir takıma transfer olması halinde bonservis bedelinden %50 hakkımız bulunmaktadır.

Bu yönetim felsefesiyle menajerler sizi sevmiyordur. Ayrıca Türkiye’de menajerler hep tartışılır. Kulüplerden olması gerekenin çok üstünde para kazandıkları iddia edilir. Bu sorun nasıl düzelir?

Aksine, menajerlerin İstanbulspor’a futbolcu getirdiğinde mutlu olması gerekir. Çünkü getireceği futbolcunun kulübümüzde oynayıp, gelişip, büyük paralara transfer olması diğer kulüplere göre daha olası. Bu sebeple de menajerlere diyorum ki, bana sporcu getirirken benden hiçbir şey istemeyin. Biz futbolcuyu satarken kazanın. Bir de profesyonelliğin gereği olarak futbolcuların menajerlerinin aile bireylerinden olmaması gerekli bana göre. Allah sıhhat versin ama kenarda dursunlar.

Kadroda çok sayıda genç yetenek var.

Yalçın Koşukavak’tan sonra göreve gelen Fatih Tekke ile mevcut hocamız Osman Zeki Korkmaz’ın Michael Ologo, Melih,Mehmet Yeşil, Yusuf Ali gibi sporcularımız üzerinde büyük emekleri var. Ayrıca A.Dijlan Aydın, Emir Kaan Gültekin, Bursaspor’dan Vefa Temel, Ganalı Owusu, Bosnalı Kovacevic gibi 19-20 yaş civarındaki oyuncularımızın bu sezon şans bulacağına inanıyorum.

Süper Lig’e yükselmek Osman Zeki Korkmaz dönemine nasip oldu.

Hocamız ve ekibi sağ olsun iyi çalıştılar, oyuncularımızla birlikte özellikle play-off’ta şampiyonluğa inandılar ve başardılar. Osman Zeki Korkmaz oynattığı oyun ve kadrosuyla Türkiye’de en çok konuşulan teknik direktör olacaktır. Başaracağına da inancımız tam.

Yabancı sayısına bakışınız?

Yabancı sayısının serbest kalması gerektiğini düşünüyorum. Ancak bir sınırlama gelecekse bu yabancı sayısından ziyade, yabancının niteliği ile alakalı bir sınırlama olabilir. Örneğin; yaşı, milli maç durumu vs.

7 senelik başkanlığınızın sonunda Süper Lig’e gelmek nasıl bir duygu?

Süper Lig başka bir boyut ancak halen ne olduğunu anlamış değiliz. Federasyonda ve Kulüpler Birliği Vakfı’nda konuşulanları anlamakta kimi zaman güçlük çekiyoruz.

Cevabınız şaşırtıcı. Tam olarak neyi kastediyorsunuz?

Milyon eurolardan aşağı rakam telaffuz eden kulüp başkanı ve yöneticisi yok. İstanbulspor, Ümraniyespor ve belki Karagümrük haricindeki kulüplerin takım maliyeti 10 ile 90 milyon euro arasında. Bizim gibi gelir-gider dengesine bağlı kulüplerin aşırı harcama yapanlarla nasıl rekabet edeceğini kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Oyuncuların, teknik kadronun, personelin maaş, prim, vergiler ve diğer harcamalar dahil toplam giderimizin 60-80 milyon TL (3-4 milyon euro) arasında olacağını varsayıyoruz.

Peki gelirleriniz ne seviyede?

32 milyon 700 bin TL yayıncı kuruluş garanti geliri, yaklaşık 3 milyon TL Spor Toto isim hakkı geliri, 10 milyon TL sponsorlar geliri mevcut. Ayrıca galibiyetlerden 2 milyon 300 bin, beraberliklerden 1 milyon 150 bin TL alacağız. Buyrun hesabını siz yapın! Süper Lig’de bir kulübün garanti geliri 120 milyon TL’nin altında olursa, borcunun artması ve batması kaçınılmazdır. Yeni Spor Yasası diyor ki “%10’dan fazla borçlanamazsın”. Geçen sene 12-13 milyon TL gelirimiz vardı. Yani 15 milyon harcayabilirsin diyor. Peki kim para verecek bize? 13 milyon geldi, 40 milyon harcadık ve Süper Lig’e çıktık. 200 milyon harcayan kulüp çıkamadı, 150 milyon harcayan küme düştü! Kulüp başına garanti gelirler Süper Lig’de 120 milyon, TFF 1’de 50 milyon, 2.Lig’de 25 milyon, 3.Lig’de 10 Milyon TL olmadıkça her kim Türk futbolunu düzelteceğiz diyorsa hayal dünyasında yaşıyordur. Futbolun tüm paydaşları ve ilgili devlet kurumları, kulüplere kaynak bulmak mecburiyetindedir.

Futbolumuzu bu noktaya getiren sebepler neler?

Yayın ihalesi 110 milyon dolara düştü. Döviz kuru 3-4 lirayken 19’a çıktı.. Döviz bazında yayın değeri %80 düşerken, yabancılara ödediğimiz rakam kurdan dolayı %500 arttı. Bunun sorumlusu kim, cevabını kim verecek o da belli değil. 5-6 sene önce %5’lerde olan Spor Toto gelirleri bugün %0,30’lara kadar geriledi. 16 kat geriden geliyoruz. Bugünlerin temel sebebi 30-35 yaşında Süper Lig’e getirilen yıldız oyunculara verilen astronomik rakamlardır. İkinci sebep de sorumsuzca davranan, kendini bilmez başkan ve yöneticilerdir.

Samsunspor Başkanı Yüksel Yıldırım geçen sezon “İstanbulspor’un taraftarı yok, parası yok ve bu yönetim anlayışıyla Süper Lig’e çıksa da düşer.” diyerek hem taraftarınızın olmaması hem de ekonomik yaklaşımınıza göndermede bulunmuştu. Artık Süper Lig’desiniz. Ne söylemek istersiniz?

Yüksel Yıldırım sevdiğim, çok takdir ettiğim ve spor camiasında sayısının artmasını dilediğim iş insanlarından biridir. Yaptığı iş de dünya çapında. Sorunuzun cevabına gelecek olursak; Sezon içerisinde sadece 27 milyon lira harcayarak şampiyon olduk ve Süper Lig’e çıktık. Şampiyonluk primlerimizle beraber harcamalarımız her şey dahil 40 milyon liraya ulaştı. Tabii ki birileri düşecek, birileri çıkacak. Futbolun doğası bu. Bu sezon düşebiliriz, düşmenin en büyük adaylarından da gösterilebiliriz. Ama biz buraya her şey dahil 40 milyon TL harcayarak çıkmayı başardık. Sizler 150-200 milyon TL harcayarak bu başarıyı sağlayamıyorsanız bu bizim sorunumuz değil. Bizler iş adamlığınızı nasıl takdir ediyorsak, bu onurlu yürüyüşümüzde sizler ve sizin gibi düşünenlerin de bizi takdir etmesini bekleriz. Sizi seviyoruz. Bizim taraftarımız yoksa bu bizim kabahatimiz değil. Mesela, Yüksel Başkan kendi taraftarına İstanbulspor’un ikinci takımları olmasını önerebilir. Ve bunu bütün taraftarı olan takımlara söylüyorum. Takım tutmayanların ilk, takımı olan taraftarların da ikinci takımı olmak istiyoruz. Her kulüp başkanımız taraftarına böyle seslenebilir, bizce hiçbir sakıncası yok. Ayrıca belki de öyle sponsorlarla anlaşma yapacağız ki, kulübümüzün geleceğini teminat altına alacağız. Projelerimiz var. Belki diğer kulüpler kadar taraftarımız ve harcayabileceğimiz büyük bütçelerimiz olmasa da biz yönetim anlayışımızla bu büyük başarıyı elde ettik. İngilizlerin de dediği gibi; It is too good to be true.

Kulüplerde “sahiplik artsın” diyenler çoğaldı. Avrupa’ya göre bizde çok az.

Bu iş sahiplikle veya dernekle alakalı değil. Başkan, sporcu, yönetim, menajer gibi tüm paydaşlarının yaptığı işi sorumluluk bilinci içerisinde erdemli bir şekilde yerine getirmesiyle alakalıdır. Spor Yasası diye senelerdir uğraşılan ve yeni çıkan yasa var. Kulüplerin fikri alınmadan çıkarıldı. 3-4 sene önce Spor Çalıştayı’nda da konuştuk, dikkate alınmadı.

Bizdeki futbol kültürü, tamamen sonuç odaklı. Kazanalım da gerisi tufan! Düzelme umudu var mı?

Türkiye’de maalesef öncelikli olarak 4 büyükler ve menfaatleri gelmektedir. 3 puan alamadıkları zaman ya hakemlerde ya TFF’de ya da rakip takımın yönetici ve futbolcularında problem aramaktalar. Bu alışkanlık 4 büyükler kadar olmasa da kaybeden hemen her kulüpte var. Belki taraftar baskısından dolayı her hafta 3 puan almak zorunda hissediyorlar. Transferleri yapan teknik direktörlerin, başkanların ve yöneticilerin hiç mi kabahati yok, milyon euro kazanan sporcuların hiç mi sorumluluğu yok. Varsa yoksa tek suçlu TFF, MHK ve hakemler! Başarısızlığını önce kendi içinde sorgulayacaksın.

Yeni TFF ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Futbolun ve gelirlerin dibe vurduğu zor dönemde göreve geldiler. Nasıl toparlayacaklar bilmiyorum. Ama şu bir gerçek ki; doğru işler yapmak için tüm gayretleriyle uğraşıyorlar. Neticede başkan ve yöneticiler futbolun içinden gelen ve zamanında çeşitli kulüplerde görev almış kişiler. TFF; futbolu bilen, eksikliklerin nerede olduğunu gören yetkilileri ve kulüp sorumlularını dinleyerek çözüme ulaşabilir.

Kulüplerin en bayıldığı konu hakkında sizden hiç eleştiri görmüyoruz: Hakemler!

Hakemlerin de insan olduğu unutulmayacak. Performansı kötü olanlar bir gün gider, yenileri gelir. Bariz hatalar da yapacaklar, ayıp bir şey değil ki bu! Futbolun içinde hep var. TFF’nin hakemleri maddi-manevi desteklemesi önemlidir. Hakimden, savcıdan, emniyet müdüründen ve validen farklı olmamaları gerekir. Hakemlere karşı işlenen her suç bu makamlara yapılmış gibi değerlendirilmelidir. Gelirleri ve mesleki eğitimleri iyileştirilmelidir. 50 bin kişinin önünde maç yönetip, ertesi gün “evimin senedi, çocuğumun okul taksidi” gibi finansal sorunları düşünmemesi gerekir.

Tribün geliri konusunda sıkıntılısınız.

Tribün gelirimiz maalesef yok denilecek kadar az, statlara ekonomik ve ulaşım dahil pek çok nedenden seyirci çekemiyoruz. Trabzonspor ve Beşiktaş maçlarını rakip takımların talebi üzerine Olimpiyat Stadı’nda yapmamıza rağmen şaşırtıcı derecede az seyirciyle oynadık. Büyük maçlardan tribün geliri elde etmemiz gerekir ki, kulüp olarak sezon sonunda bütçe açığımız bir nebze kapansın, borçlarımız azalsın. Maalesef, taraftarları stada bedava getirmek gibi bir durumumuz söz konusu değildir. Bunun altından hiçbir kulüp kalkamaz.

Stat konusunda rahatsınız değil mi?

TFF 1.Lig’e çıktığımız sene Necmi Kadıoğlu, Esenyurt Belediye Başkanı’ydı. Belediyenin stadını 2027’ye kadar kiraladık. Yarısı kulübümüz diğer yarısı da TFF ve Passolig tarafından karşılanmak suretiyle yaklaşık 10 milyon TL (o günün kuruyla 2.5 milyon Euro) masrafla stadı yeniledik, zemini suni çimden hibride dönüştürdük ve uluslararası maçların oynanacağı hale getirdik. Zemin Türkiye’de ilk 3’e girer.

Pek çok takım yıllarca belediye desteğiyle ayakta kalabildi.

Özellikle Anadolu’da Valilik, Belediye, iş insanları kulüplerini ayakta tutabilmek için seferber oluyor ancak bu maalesef doğru değil. Belediye kulüple uğraşır mı? Belediye sahanın ve stadın bakımını yapmalı, sporcunun parasıyla uğraşmamalı.

Çok az kulüp hakem danışmanlığı konusunda profesyonel çalıştırıyor. Siz TFF 1.Lig’den bu yana bu konuda hassassınız.

Kulüp bünyemizde Süper Lig eski hakemlerinden Serkan Çınar ile çalışıyoruz. Sporcularımıza kurallarla ilgili; hem periyodik dönemlerde hem de maç öncesi ve sonrasında eğitim veriyor. Saygı duyduğumuz bir hocamız. Her maça geliyor ve hakem raporunu, bir gözlemci gibi tarafsızca hazırlıyor. Rapora asla karışmıyorum çünkü onun profesyonel alanı. Sonrasında bu raporları, Federasyon’a ve rakip takımın başkanına iletiyorum. Bugüne kadar yaklaşık 60 maç raporu gönderdik. Hem Federasyon’dan olumlu dönüş aldık, hem de kulüp başkanlarından “helal olsun, tebrik ederim, doğrusunu yazmış” gibi geri dönüşler aldık. Soruyu ise Ellarey ile tamamlayalım. Elleray’in ayrılırken açıkladığı raporda resmen biz kulüplerin yazdıklarının aynısını İngilizce yazdığını gördük. Ellarey bizim dediklerimizi tekrar ettiğinde büyük alkış aldı. Bunun üzerine ben de salonda “bu alkışlar ve teşekkür bize!” dedim. Biz yine de ona saygısızlık etmeyelim. Aslında konunun Ellarey ile ilgisi yok. Sonuçta demek istediğim şu ki; doğru bir tane ve hepimiz bunu biliyoruz. Ama hiçbirimiz işimize gelmediği için bir adım atılmıyor, önemsenmiyor ve kısır döngü devam ediyor. Elleray’in anlattıklarını Serkan Çınar tecrübesindeki pek çok hakem zaten yıllardır öneriyor.

Bazı başkanlar penaltı atacak oyuncuya kadar karışıyor.

Bizde öyle şey olmaz. Her hocaya ve mesleğine saygılıyız. Her biriyle de sözleşmemiz 5 yıl.

5 yıl sözleşme yapmanızın bir sebebi var mı?

Kendine inanması ve rahat hissetmesi, daha burada olduğunu ve yapılacak çok iş olduğunu anlaması için. Sonuçta hocamızla işimiz düzgün gidiyorsa niye bozayım, macera aramıyorum ki! Benim şartlarımı kabul ettiyse, işini iyi yapıyorsa devam etsin. Neticede maç kazanıldığında teknik direktör de sporcu da, malzemeci de, aşçı da, çaycı da para kazanacak. Hepsi hocanın yönettiği takıma bağlı. Bu nedenle teknik direktörümüze şu oyuncu oynasın, bu oynamasın, şunu kadroya al, bunu kadroya alma dersem, o takdirde suçlu ben olurum. Asla demedim ve demeyeceğim de.

TFF 1’de yer aldığınızda dahi UEFA kriterlerini sağlama hassasiyeti gösteren kulüplerdensiniz. Süper Lig’de hala bu kriterlere uymayanlar var.

Bu işe başladığımız günden beri her sene bu kriterlere özen gösterdik. Çünkü UEFA kriterleri kulüplerin nüfus cüzdanıdır. Biz bunu alamıyorsak kulüp yönetiminde yanlışlık var demektir.

TFF 1.Lig’de Kulüpler Birliği başkanlığı yaptınız. Çözüm önerileriniz için TFF’ye veya ilgili bakanlıklara gittiğinizde nasıl karşılandınız?

2-3 ilgili kurumlardan randevu talebinde bulunuyoruz ancak bir türlü ulaşamıyoruz. Özellikle de TFF Başkanı Nihat Özdemir zamanında. Kendisi bizim yazılı taleplerimizden bezdi. Bizim 1. Lig Kulüpler Birliği olarak federasyona yazdığımız yazıları alsınlar ve lütfen okusunlar. Sorunlar nerede ve nasıl düzeleceğini dair çözüm önerilerimiz neler, hepsi mevcut .

İlk 5 haftada 18 kulüp kötü tezahürattan ceza yedi. 10 kulüp usulsüz seyirci almadan ceza yedi. Ülke futbol kültürünün hali.

Geçmiş dönemlerde o kadar çok müsamaha gösterilip göz yumuldu ki, şimdi ceremesi çekiliyor. Şimdiki TFF ile özellikle bu olaylara bakış açısı değişti. Temsilcilere ne görüyorsanız çekinmeden yazın denildi! Onlar da titizlikle takip ediyorlar. Cezalar arttıkça daha dikkatli olunacaktır.

Avrupa’da 6-7 senede en üst lige yükselen takımlar büyük bir başarı hikayesi olarak anlatılır. Spor kamuoyundan bu ilgiyi gördüğünüzü düşünüyor musunuz?

Şampiyon olduğumuz gün sanırım en az 2000 kişi ile telefonda görüştüm. Yaşlı teyzelerden amcalara hatta babamın ve dedemin sağ olan arkadaşlarına kadar. Tabii sonuçta geldiğimiz yer belli, biz de farkındayız. Ancak Süper Lig’e geldik diye sistemimizden ödün vermeyeceğiz. İtibar bizim için en kıymetlisi. Yoksa bu sene şampiyon olacaksın, seneye düşeceksin, sonraki sene çıkacaksın.

Rezerv Lig hakkında düşünceleriniz nedir ?

Açıkçası biz sene başında rezerv lig kurulmasına karşı çıktık. Bizimle aynı düşüncede olan 5-6 takım daha vardı. Esasında rezerv lig düşüncesine karşı değiliz uzun vadede de destekliyoruz, ancak günümüz şartlarında, ülke alt yapı ve ekonomi standartlarında rezerv ligin yürümeyeceğini öngörüyorduk. Nitekim de öyle oldu.

2016’da şöyle bir sözünüz var: ”Bizimkisi bir kulüp yönetme sistemidir. Bunun bir kültür olması gerektiğini ve rekabet olsa da temel esasının barış olduğunu henüz kavrayamadık. Bu kulvarda yarışacaksanız önce kendinizi eğitecek, yönetmeyi bilecek ve entellektüel seviyeyi yakalayacaksınız”

Spor kamuoyu lütfen saygısızlık veya ukalalık olarak algılamasın. Bu işi neden yaptığınız, doğru ve iyi iş yapıp yapmadığınız önemli. Bu işin sadece para ile olamayacağına, itibar işi olduğuna inanıyoruz. Büyüklerimizden gördüğümüz ve bizden sonrakilere vasiyetimiz “insanoğlu için en önemli varlık itibardır!”