İstanbulspor 0-0 Kasımpaşa (12.12.1956)

Stat: Mithatpaşa

Hakem: Abdi Parlakay

İstanbulspor: Sabih Sünter, Kamil Cengiz, Yüksel Gözüpek, Merih Üççetin, Kenan Buharalı, Salih Temizyer, Kadri Kartal, Kostas Kasapoğlu, Cafer Okan, İhsan Baydar, Aydemir Nemli

Kasımpaşa: Mehmet, Kenan, Hikmet, Sedat, Falih, Salih, Niyazi, Tayyar, Nurettin, Metin, Zühtü

Dünkü maçı gördük, aynı sahada perşembe, cumartesi günleri iki maç daha oynanacağını düşündük ve bu sahanın pazar günü ne hale geleceğini hayâl etmekten korktuk.

İki gün evvel bir arkadaşımızın binbaşılığı lâyık gördüğü çamur, dün en azından yarbaydı. Büyük maçta, ordulara pes dedirten çamurla tanışacağız galiba…

Top düştüğü yerde kalıyor çocuklar bastıkları yerden güç kurtuluyorlardı. Buna rağmen oyun başladığı kadar süratli devam etti ve aynı tempo ile bitti. Dünkü maçı yılmadan, – hususi tabiriyle – şişmeden bitiren her iki takım da tebrike değer.

Tabidir ki, maç kaliteli olmadı. Olabilir miydi ki? Biz de şu kanaat da var: Saha kum ve iyi olsa dünkü maç yine asapların, enerjilerin ve mücadele kabiliyetlerinin karşılaşacağı bir oyun olacaktı.

Kuvvetler hemen hemen müsavi sayılırdı. Sarı – siyahlıların yıldızlaşmış birkaç ferdi ve kendilerine has bir oyun tarzları olduğu malumdur. Ama Kasımpaşa’nın da delikanlılığı tutarsa nasıl şahlanan bir takım olduğunu kimse inkâr edemezdi. Bu takımların dördüncülük için göğüs göğüse mücadele etmekte oldukları, hele ikisinden birinin üçüncülük için Beşiktaş’ı zorlamasının da mümkün olduğu düşünülürse, bu maçın pazara oynanacak büyük fırtınanın kendi çapında bir modeli olacağı kabul edilmeliydi.

Oyunun ilk dakikalarında İstanbulspor sahaya ve topa hâkimdi. Bilhassa sağdan Kasapoğlu kanadıyla yaptıkları akınlar insana: < Siz bu sahada bu oyunu zor devem ettirirsiniz dedirtti >yordu. Daha ilk dakika dolmadan Kasapoğlu’nun yerden sert ortasına mükemmel bir ayak koyan Cafer, Mehmet’in altından topu kaleye soktu. Bu sırada Mehmet’in çenesine de esaslı bir topuk koymuştu galiba. Kasıt yoktu ama, fauldü.

Onuncu dakikadan itibaren Kasımpaşa açıldı ve oyunda muvazene kuruldu. 14 üncü dakikada güzel bir
ileri pas alan Zühtü müdafaayı ekarte ettikten sonra topu açmasa çok rahat bir pozisyonu heba etmeyecekti.
Sabih yetişerek kurlardı.

Oyunun ilk yarım saatinde sahanın en muvaffak adamları İştanbulspor sağaçığı ve Kasımpaşa kalecisi idi.
Mehmet o vıcık vıcık tapu en gayri müsait pozisyonlarda bile önünde yere vurdurmamak akıllılığını gösterdi. Gelen topları daima ilk pozisyonlarda kesiyordu.

Devrenin bitmesine yakın Kenan’ın yaptığı faulü Niyazi çekti, kafadan kafaya giden top kalenin tam ağzında Tayyarın önünde kaldı.. Gol. Hayır gol değil, Tayyar – onun gibi tecrübeli bir futbolcu için – affedilmeyecek bir vuruşla topu  havaya kaldırıyor. O ne voleydi Tayyar? Ama ne lüzum vardı yâni… Köşeye plâse edemez miydin?

İkinci devreye her iki takım da yeni formayla başladılar. Sahadaki çamurun rütbesi büyümediyse bile 45 dakika içinde hiç olmazsa kıdemi artmıştı tabi. Ama çocuklar yeni formalarla ve yeni enerjiyle başladılar: Sanki maçın ilk dakikasındaydık yine.

İstanbulspor yine nisbi bir hâkimiyet kurdu ilk devrede nisbeten sönük ve durgun gözüken Yüksel şimdi daha iyi ve Sarı – siyah akınları artık sol taraftan da gelebiliyor.

2 inci dakikada sağdan gelen kornere Mehmet hatalı bir çıkış yaptı, üstünden aşan top Aydemir’le  Yüksel’in arasına düştü. İkisi birden daldılar ve topu birlikle ezdiler. Yazık oldu.

Her iki taraf da karşılıklı akınlar yapıyorlar, fakat bu akınlar için topu saha ortasındaki çamurdan kurtarmak o kadar güç ki…

Kasımpaşa’nın baskısı daha kısa ve tesirsiz oluyor… Halbuki İstanbulspor oyunu rakip kale önüne yıkınca bütün forvetleriyle bastırıveriyor. Topun daha çok Kasımpaşa kalesinde dolaşması bundan.

Devrenin 53 üncü dakikasında maçın en mühim hâdisesi cereyan etti. Aydemirin yirmi metreden şutuna Mehmet plonjon yaptı, eline çarpan top, direğe kadar yuvarlandı ve durdu: Topu mükemmel takip eden Aydemir yetişti, Kasapoğlu’na verdi, havadan sert, güzel bir şut bunu da Sedat kafayla çıkarttı. Top Yükselin önünde… Ah ne pis ıska.

Eğer Yüksel bu ıskayı geçmemiş olsa idi dördüncülük mevkiinde şimdi İstanbulspor oturacaktı. — Acaba Sarı — siyahlı takım bunu hak etmiş mi idi. Futbolda hak etmek diye bir şey var mıydı ki?

Oyun biraz sonra golsüz berabere biterken, çocukların bu mücadeleye 90 dakika nasıl dayandıklarını düşünüyorduk ve bu sahanın üç gün sonraki korkunç halini…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir