Trabzonspor 2-1 İstanbulspor (01.12.1995)

Stat: Hüseyin Avni Aker

Hakem: Nedim Göklü, Arif Keserci, Adem Vural

Trabzonspor: Nihat Tümkaya, Lemi Çelik, Ogün Temizkanoğlu, Osman Özköylü, Tolunay Kafkas, Abdullah Ercan, Chota Arveladze, Cengiz Atilla, Soner Boz (Dk. 46 Orhan Çıkırıkçı), Hami Mandıralı (Dk. 20 Fatih Tekke), Artchil Arveladze, Fatih Tekke (Dk. 80 Hamdi Aslan)

İstanbulspor: Haluk Güngör, Şenol Yavaş, Kâmil Ustaömer, Nesim Özgür, Marian Zeman, Fuat Buruk, Hamza Hamzaoğlu, Atakan Sancarbarlaz, Altan Aksoy (Dk. 78 Saffet Akyüz), John van Der Brom (Dk. 18 İlkan Aksoy), Peter van Vossen (Dk. 70 Ali Aydoğan)

Goller: Dk. 63 Orhan Çıkırıkçı, Dk. 69 Abdullah Ercan (Trabzonspor), Dk. 29 Peter van Vossen (PEN) (İstanbulspor)

Kırmızı Kart: Dk. 69 Şenol Yavaş (İstanbulspor)

Sarı Kartlar: Dk. 89 Chota Arveladze (Trabzonspor), Dk. 55 Kâmil Ustaömer, Dk. 79 Marian Zeman (İstanbulspor)

Bordo Mavililer kıran kırana geçen 90 dakika sonunda İstanbulspor engelini de aştı, üst üste 11. galibiyetine ulaştı. Van Vossen’in 29. dakikada gelen penaltı golü önce tribünleri, ardından da Trabzonsporlu futbolcuları panikletti.
Bocalayan, kötü bir futbol ortaya koyan lider, konuk ekibin ikinci yanda savunmaya çekilmesiyle rakip kaleyi abluka altına aldı. 64. dakikada Orhan’ın şutunda Arçil göğsü ile dokundu, top ağlara gitti, skora denge geldi. 69. dakikada ise sahneye Abdullah çıktı, serbest vuruşla fileleri havalandırdı. İstanbulsporlu Şenol kırmızı kart gördü. Hakem, kaleci Haluk’un Şota’yı düşürmesine seyirci kaldı.

ŞAMPİYONLUK mücadelesi veren bir takım koşullar ne olursa olsun öncelikle sakin oynamak zorunda. Telaş, panik, öfke üst düzey bir takımın asla yaşamaması gereke duygular. Trabzonspor dün gece az kalsın kendi kendini yakıyordu. Gereksiz yere yaşanılan telaş sonrasında hem oyunu zora soktu. Hem de skora ulaşmakta inanılmaz güçlükler yaşadı. Hiç tartışmasız sezonun en kötü oyununu sergileyen liderin bu görüntüsünde en az oyuncuları kadar taraftarları da pay sahibiydi.

Zeki Çol’un maç yazısı:

Tribünden yükselen öfke seli saha içerisindeki oyuncunun bir anda kimlik değiştirmesine ve tanınmayacak derecede agrasif bir tutuma bürünmesine ye açtı. Tolunay’ı hiç böylesine görmemiştik. Abdullah’ı, Soner’i, Osman’ı, Cengiz’i hatta Arçil ve Şota’yı da… İstanbulspor un 30. dakikada kazandığı gol sonrasında sanki bütün takım değişik bir
kimliğe bürünmüştü. Saha içerisinde sürekli hakem kararlarını tartışan, sürekli rakibi kovalayan, gereksiz sertliklerle sürekli kendi temposunu, etkisini ve oyununu bozan Trabzonsporlu oyuncular bu yakışıksız ve yanlış tutumlarıyla uzun süre İstanbulspor’un ekmeğine yağ sürdü.

Evet, hakemin hatalı olduğu anlar vardı. Örneğin, Haluk’un Şota’yı düşürmesine Nedim Göklü bize göre de seyirci kaldı. Ancak özellikle ikinci yarıda taktir haklarını sürekli Trabzonsporlu oyunculardan yana kullanması, hele hele Şenol’u hiç kart gösterilmemesi gereken bir anda ikinci sarı kartla oyun dışına yollaması da hata değil miydi ?
Ama oyunun akışına Trabzonspor oyuncusu ve taraftarı öyle bir kendisini kaptırmıştı ki hakemin rakip aleyhine de yaptığı yanlışları nedense kimse görmek istemedi.

Trabzonspor haftalardır iyi oynamıyor diyoruz. İşte bu maç da bu görüşü kanıtlayan oyunlardan birisi. Özellikle orta alanda ev sahibi ekip müthiş yanlışlar yaptı dün… Soner oynadığı bölümde hiç bir etkinlik gösteremedi. Genç Fatih tıpkı Soner gibi müthiş bir verimsizlik içindeydi. Lemi’nin kulvarını Trabzonspor yeterince kullanamadı. Abdullah’tan beklenen verim alınamadı. Öfkelenmediği anlarda Tolunay birazcık pas yapmaya çalıştı ama oda yeterli olmadı.

İstanbulspor ikinci yarıda şayet sadece skoru koruma telaşına düşmese böylesine dağınık, verimsiz ve beceriksiz yakaladığı Trabzonspor’dan çok da zorlanmadan puan alabilirdi.

Sonuç olarak şunu belirtelim; Trabzonspor bu maçı da kazandı. Ama büyük hatalar yaparak ve futbolu unutarak kazandı. Bu oyundan liderin çıkarması gereken çok ders var. Mesela öfkenin esiri olmamak. Futbolun 90 dakika oynandığını hatırlamak. Telaşla, panikle bir yere varılamayacağını bilmek. Bireysel zorlamalarla değil takım oyunu oynayarak maç kazanılacağını hatırlamak. Ve orta sahadaki bu etkisizlikle uzun dönem bu yükün taşınamayacağını görmek.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir