60 Yıl Sarı-Siyah: Dr.Ali Uygun (9.Bölüm)

Diğerlerinden söz etmeyeyim. 33. Hafta son bir kez 1. Ligde izlemek için Ankara’ya gittim. Sanırım o aman adı Ankaraspor olan Melih Gökçek’ in takımıyla 21 Mayıs 1995 de Ostim stadında oynuyoruz. Zaten bu Ankaraspor ile Kayseri’nin adları sürekli değişir, hatta forma renkleri bile. O nedenle federasyonun arşiv bilgileri bile karışmıştır; küme düşseler bile bazan kulüp adlarını bile trampa ederek yine oynamaya devam ederler.

Her neyse maçı PAF takımı ile birlikte seyrediyorum. Son bir şans, yenebilsek hiç olmazsa umudumuzu son haftaya taşıyabileceğiz. Ama daha ilk devre sonunda Ümit Karan’ın iki golüyle 3 – 0 geriye düştük. Musa Kuş, Musasa, Bülent Karaman ve Serdar Özkan ile zaten gol atma şansımız yok. Genç futbolcular bizden Ankaraspor’a giden Musa Büyük’e “ Bir şeyler yap” diye bağırıyorlar. O çaresiz iki elini kenara açıp “Ne yapayım, kendi kaleme gol mü atayım” diye yanıtlıyor. Hakem zaten bizi asıl ertesi yıl harcayacak olan Bülent Demirlek. Uche ve Yordanov’un gayretine rağmen 3 – 2 yenilip küme düşmeyi garantiledik.  Bu da 1. Ligde izlediğim son İstanbulspor maçı, sanırım bir daha da kısmet olmaz. Ertesi hafta Olimpiyat stadındaki son Trabzon maçına gitmedim, defteri orada kapadım.

  1. LİG YILLARI VE SONRASI

Şimdi bu bölüme 2. Lig yılları diyoruz, ama ülkede her şey gibi Futbol Federasyonu’nun lig ad ve statüleri de karman çorman olmuştur. Sanırım 2000- li yılların başında hep 1. Lig olarak bahsettiğimiz en üst lige Süper Lig adı verilince, altkümeler de 1., 2., ve 3., ligler olarak sıralandı, yetmedi önlerine bir de banka, telefon şirketi vb isimleri eklendi. O yüzden federasyonun internetteki arşivi bile içinden çıkılmaz haldedir. Almanya’da 1963 yılından beri en üst kümenin adı ”Bundesliga” dır, kurumlaşma ve gelenek budur ve kimse onu değiştirmeyi düşünmez Bizde böyle bir kavram olmadığı için yakında süper de yetmez , mega, ultra ligleri de kurarlar ayrıca bir de isimler eklerler.Örneğin bir önceki sezona Süleyman Seba sezonu adını verdiler. Tamam Seba çok kıymetli bir spor adamıdır, ancak o sezondaki tüm rezaletler gözönüne alınırsa, ona  ayıp ve haksızlık değil mi?  Ya son Hasan Doğan sezonuna ne demeli ? Belirli kontenjanlardan başkan olan Doğan kaç yıl çalıştı ve neler yaptı ki? O zaman başta Orhan Şeref Apak olmak üzere diğerlerine haksızlık değil mi? Bu arada yeni sezon adıyla anılacak Turgay Şeren’e de rahmetler ve adıyla özdeş centilmence bir yıl dileyelim.

2005 – 2006 sezonunda TMSF’nin elinde 2. Lige başlayan Sarı – Siyah aslında Uğur Tütüneker’in elinde güçlü bir kadroya sahipti. Kalede Haluk’un önünde Pinto, Cem Can, Uche, Abdullah, Boliç, Aytekin, Emre ve Musasa devam ediyor, önce Bekir, Mustafa Sert, Alp, Sedat sonradan Sivaslı Mehmet Yıldız, İlhan, İsmet ve Serdar Samatyalı takviyeleri ile başa oynuyordu. Ligi domine eden Bursaspor’un ardından ilk beşte olan takım, Bayrampaşa ve Zeytinburnu statlarını kullanıyordu. Çanakkale Dardanel maçını sevgili Muhittin Güven ile birlikte izliyoruz. Bizim takım üstün oynuyor, ancak bir türlü maçı koparamıyordu. Dardanel’deki 8 ve 10 numaraları Muhittin’e gösterdim. “Şu 10 numara bizde olsa şimdi 2 – 0 önde idik” diye yanıtladı. Maçı yine de 2 – 0 aldık.  Esame listesinde 8 numara Mehmet Topal, 10 numara Selçuk İnan idi.

Takımda nedeni o zaman biraz bilinen ve şimdilerde deşifre olan cemaatçi gruplaşmalar ( ! ) ve huzursuzluklarla gelen çok tuhaf Orduspor, Karşıyaka, Sebatspor yenilgileri ile sezon 5. Sırada tamamlandı ve Play Off’da ilk rakip Sakaryaspor oldu. Ankara’daki maça gitmedim; zira federasyon başkanı seçimden ötürü Sakarya’ya gönül borcu olan Haluk Ulusoy ve hakem Bülent Demirlek idi. Nitekim Mehmet Yıldız’ın harika golünü iptal edip, önce penaltılarla bizi, sonra da Altay’ı eleyip, bir sonraki sezon sonuncu olup tekrar küme düşmek üzere Sakaryaspor’u Süper Lige çıkardılar. Hakem ile ilgili verileri ise Ekşi Sözlük’ten izleyebilirsiniz.

O yıl yaz aylarında gazete haberleri ile TMSF’nin İstanbulspor’u eski santrfor Saffet Sancaklı’ya sattığını öğrendik. Zaten Eczacıbaşı – Esan’dan da ayrıldığm için zamanımın çoğunu Datça’da geçirmeye başlamıştım. 2006 sonbaharında Bahçelievler stadında izlediğim ilk maçta Saffet Protokol Tribünü’nün önüne kurulmuş, keyifle purosunu içiyordu. Herhalde düşündüğü bir yenilik, ya da hamle veya proje var sanıyorduk. Takımın adı İstanbulspor Marmara olmuş, başta Elvir Baliç ve Almir olmak üzere bir sürü yeni futbolcu gelmiş, antrenörlüğü önce Naci Şensoy, sonra Fuat Yaman üstlenmişti. Aziz Yıldırım ise bir iyilik yaparak Fenerbahçe’den şimdi Milli takım kalecisi olan Volkan Babacan ile Mustafa Cevahir’ i göndermişti. O yılın kadrosundan değinebileceklerim, her maç ayrı renkte bir forma giyerek nafile bir şekilde uğur yapmaya çalışan kaleci Behram, santrfor Ercan ( Kocaeli ), Mutlu, iki genç stopper Uğur Demirok (Galatasaray – Akhisar – Trabzon ) ve Cemil Vatansever (Bolu – Göztepe). Bir de her nasılsa Beşiktaş’lı Oktay’ın yolu bizim takıma düşmüştü.

Takım toplamaydı ve keyif vermiyordu. En belirgin olarak hatırladığım maç 9 Aralık 2006 günü Atatürk Olimpiyat stadında oynanan Büyükşehir Belediye karşılaşması. 76 bin kişilik statta 6 tane Belediye seyircisi, 10 kişi de biz vardık. ( ! ). Baliç’ in sürpriz golü ile 1 – 0 kazanırken, karşı takımda bizim 3 eski futbolcumuz, kaleci Haluk, Bekir ve Sertan yer alıyordu. Bu arada Saffet Sancaklı ortadan çekilmiş, taksitleri ödemediğini duyuyorduk. Sonunda kulüp eski futbolcularımızdan Furkan’ın amcası olan nakliyeci Ömer Sarıoğlu’na kalmış, sezon 9. Sırada kapatılmıştı. Bu arada İstanbul Belediye, Kasımpaşa, Ankaraspor (Osmanlı )ve Oftaş (Asaş, Hacettepe, Gençlerbirliği) karesi oluşturularak iktidara layık bir Süper Lig de ortaya çıkarılmış, Altay finalde bir kez daha elenmişti. Zaten onlar da bizim gibi 3. Ligin yolunu tutacaklardır.

Geldik 2007 –2008 sezonuna. Bir takım bir sezonu 4 antrenör ve 45 ( ! ) futbolcu ile tamamlarsa ne olur ? Bildiniz , küme düşer ve paralar uçar. İşte İstanbulspor örneği. Antrenörler sırasıyla Ulvi Güveneroğlu (BJK), Naci Şensoy, Tolgak Kerimoğlu ( Tugay’ın abisi ve eski bekimiz) ve Ercan Ötünçtemur. Kadroda yer alanların hepsi bende forma numaraları ile var, ancak hepsine yer yetmez, özetleyelim: 5 Kaleci Allum Buker, Mehmet Bölükbaşı, Bekir, Yılmaz, Erol;  Samet, Uğur, Cemil, Trabzon’lu Mustafa ve Ali Şen, Cem Karaca (FB- Konya), Güven , Tamer ( şimdi Şenol Güneş’in yardımcısı),Mehmet Aksu, Baliç, Bülent Akın, Ümit Aydın, Aytek, Kenan Özer ( Konya – Akhisar) ve ileride çok bahsedeceğimiz genç stopper Müslüm Aydoğan. Sadece “6” galibiyet alan takım küme düşerken,  protokol tribününü basan kimi menajerler izleyici olan bizlere bile futbolcu pazarlamaya kalkıyordu.

Ertesi sezon (2008  – 2009)  Türkiye 2. Ligi klasman grubu (adı çok değiştiğinden farklı bir şey de olabilir) 5 gruptan oluşuyordu  ve İstanbulspor, Konya Şeker, Kırşehir, Telekom, Kırıkkale , Etimesgut Şeker (başka Şekerspor kaldı mı, zaten her yıl adları ve ilçeleri değişir), Zeytinburnu, Maltepe ve Alibeyköy ile aynı grupta yer alıyordu. Bir sürü tatsız, tuzsuz maç, Yine 3 antrenör, 30 un üzerinde futbolcu. Bereket defansı Müslüm ile Cemal iyi dolduruyorlar. Kalede yorgun Allum Buker (Ali Uyanık, yaş sanırım 37) ile Bekir; Belediye’den Metin, Mehmet Aksu, Gürkan, orta sahada Semih, Fatih, Savaş,  diğerleri hep değişiyor. Sanırım, üstelik de her gruptan 3 er takım küme düşüyor.

Sondan bir önceki hafta, 17 Mayıs 2009, Bahçelievler stadı ve Şekerspor’lardan Konyalı olanlarla oynuyoruz. Son hafta bay olduğumuz için maçı mutlaka almalıyız, aksi halde Kırıkkale’ nin yerine biz küme düşeriz. İlk devre 0 – 0, rahmetli Şükrü Mersin’den devamlı telefonla arıyor, daha atamadık mı diye soruyor. Dedim “Atarsa bir tek Savaş atar, diğerleri ancak yürüyorlar”. Neyse ikinci devrenin başlarında Savaş golü attı, ama o kadar yorulmuştu ki, hemen oyundan çıktı. 1 – 0 galibiyetle kümede kaldık. O maçta Şekerspor’da yer alan Ömer Ali Şahiner şimdi Konyaspor’un yıldızı ve Milli takımı zorluyor.

2009 – 2010 sezonu açılırken gazete haberlerinden Erhan Namlı’nın transfer edildiğini okudum. Kulüpten Tuğrul ağabey küstürülüp gönderilmiş, Ahmet Coşkun’ da ayrılmış olduğu için zaten pek haber alamıyordum. İstanbul’a uğradığım sıralarda, 4 Ekim 2009 günü kalkıp Sarıyer deplasman maçına gittim. Kapıda 10 yıldan fazladır kulüpte her türlü görevi üstlenen sevgili Arif’ i gördüm. İki Ferdi, Mehmet Çolak ve diğer transferlerden bahsetti. Takım sahaya çıktı, baktım kalede 38’lik Allum Buker. Coşkun diye çok ama boş koşan birisi var, defansda Müslüm’ün yanına Mehmet Çolak eklenmiş, bizim eski santrfor Ferdi Yanık dönüp dolaşıp geri gelmiş, ama yalnız ve çaresiz. Erhan Namlı ise 5 m çaplı bir alanda oynar gibi yapıyor. Zaten İstanbulspor oynadığı 13. Kulüp; bizden sonra 12 takımda daha oynayıp rekor kıracak. Ömeroviç, Armağan ve Erdal Alpaslan ile 3 antrenörlü yeni bir sezon. Sarıyer’e 2 – 1 yenilen takım baktım umutsuz, bu hesapla 3. Lige düşer. Maçtan çıkarken bir oyuncu değişikliği yapıyorlar, forması olmasa pazarlardaki küfecilere benzeyen bir adam. Bıraktım, gittim, zaten kademe, klasman grupları derken döne döne bir daha oynuyorlar. Takımın o yıl sadece 4 maçını izledim, bu benim için negatif bir rekordur. Karlı bir havada Denizli Belediye ‘ye bile yenilip eve dönerken, bindiğim taksi buzda kayıp kaza yaptı. 2 Mayıs’ta ise bir umutla düşme kalma maçı olan Eyüp karşılaşmasına gittik, 2 -0 yenildik. Taraftarlardan birisi de antrenör Armağan’ a çiçek getirmiş. Oyunu görünce kızdı. Baktım Eyüp’ün antrenörleri bizim Hamza ile Fuat. Çiçeği onlara verip gönüllerini aldık ve bir golü de yine bizde 2 yıl oynayan Altan’dan yiyerek 3. Lige yollandık. Güngören ile Akhisar 1. Lige yükseldiler.

(Devam edecek)

 

60 Yıl Sarı-Siyah: Dr.Ali Uygun (8.Bölüm)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir