Ada Dünyanın En Güzel Yeriydi: Koço Kasapoğlu

Büyükadalı berber Niko ve  karısı Efrosini’nin dördüncü çocukları 15 Kasım 1935’te dünyaya gözlerini açtı. Konstantinos adıyla vaftiz edilen bebek büyüyüp sokağa çıkacak yaşa geldiğinde, günlerini evlerinin bulunduğu Karanfil semtindeki arsalarda top oynayarak geçirmeye başladı. O dönemde sokaklarda, arsalarda oynaya oynaya kendini yetiştiren nice İstanbullu çocuk gibi çok iyi bir futbolcu oldu. Birkaç yıl içinde yıldızlaştı ve İstanbulspor’un unutulmaz futbolcularından Koço Kasapoğlu olarak futbol tarihimize geçti.

Şimdi zaman yolculuğunda 80 yıl kadar ileriye atlayalım. 2014 sonlarında, ülkemizin spor tarihi araştırmalarına büyük katkısı olan Cem Pekin’den bir mesaj almıştım. İstanbul Erkek Liseliler Eğitim Vakfı eski başkanı Ender Ciner’in, İstanbulsporlu Kasapoğlu’yla bir video röportajı yapılması önerisini iletiyordu. Benim de uzun zamandır, İstanbul’dan göçüp Yunanistan’a yerleşmiş eski futbolcularla görüşme hayalim vardı. Yine Atina’ya yerleşmiş bir İstanbullu olan Viron Arapoğlu’nun aracılığıyla gereken irtibatlar kuruldu ve nihayet Ocak 2015’te birkaç futbolcuyla görüşme imkânı buldum. Bunların başında da Koço Kasapoğlu geliyordu. Yaptığımız röportajda çocukluk yıllarında futbola duyduğu tutkuyu şu sözlerle anlatmıştı:

“İki kız, iki erkek toplam dört kardeştik. Abim Apostol da Beyoğluspor’da futbol oynadı. Çocukluğum adada geçti. Mahallede hep top oynardık. Karakoldan yukarıya çıkarken sağ tarafta, Karanfil denen bölgede bir arsa vardı, orada maç yapardık. Babamın berber dükkânı vardı. Top oynamamıza çok kızardı, hiç istemezdi oynamamızı. Rahmetli annem yemek yapıp sefertasına koyardı babama götüreyim diye. Giderken bakıyorum arkadaşlarım top oynuyor, o sefertaslarını yere koyup kale yapardım, ben de başlardım oynamaya.”

O tarihlerde, özellikle yaz aylarında, İstanbul’un birçok semtinde  mahalle takımlarının katıldığı turnuvalar yapılıyordu. Henüz beton apartmanların esareti altında kalmamış şehirde, futbol oynamaya müsait yüzlerce saha vardı. Bunlardan biri de Büyükada’daki Tepeköy sahasıydı. İstanbul’un büyük takımlarında oynayan ünlü futbolcuların bir kısmı yaz tatillerini çeşitli adalarda geçiriyordu. Gündüz Kılıç, Şükrü Gülesin gibi futbolcuların da yer aldığı ada takımları arasında yapılan maçlar büyük çekişme içinde geçiyor ve büyük seyirci topluyordu. İşte bu Tepeköy sahası, genç Kasapoğlu’nun kendini iyi bir futbolcu adayı olarak gösterdiği ilk yerdi. Bu sahanın bir önemi de, yıllar sonra nam yapacağı frikik ve penaltı ustalığının şekillendiği yer olmasıydı. O sırada yıldızı yeni parlamış iyi de bir hocası vardı: “Rahmetli Lefter’le Tepeköy’deki sahada çok penaltı atışı çalışırdık. Topu bir sağ köşeye, bir sol köşeye atmak için hep özel çalışma yapardık.”

Askerden döndükten sonra Fenerbahçe’de oynamaya başlamış olan Lefter, kendisinden 11 yaş küçük olan Kasapoğlu’nu çok sevmiş, bildiklerini ona öğretmek için elinden geleni yapmıştı. Koço Kasapoğlu ile ölümünden üç gün önce yaptığımız son görüşmede anlattığı şu anısı, Lefter’in ona duyduğu sevgiyi doğrular nitelikte: “Lefter aksi bir insandı, herkesle geçinemezdi. Ben ilkokulu bitirdikten sonra babamın berber dükkanında çalışıyordum. Lefter beni sevdiği için, benden başka kimseye saçını kestirmezdi.” Onun futbolculuk kalitesiniyse, “Avrupa’da on tane büyük futbolcu varsa bir tanesi de Lefter’di, hem sağ hem sol ayağını mükemmel kullanırdı,” diye ifade ediyordu.

Kasapoğlu ve Lefter

Büyükada’nın Tepeköy sahasında yapılan maçlarda dikkati çeken genç Kasapoğlu, henüz 15-16 yaşlarındayken Adalar takımında oynamaya başladı. Adalar takımı, o tarihlerde İstanbul üçüncü amatör kümede mücadele eden mütevazı bir kulüp olmasına karşın, genç futbolcu ilk defa İstanbul’un diğer sahalarında da kendini gösterme imkânı bulmuştu. Nitekim çok geçmeden İstanbul’un köklü kulüplerinden Beyoğluspor yöneticilerinin dikkatini çekti ve 1952’de sarı-siyahlı kulübün genç takımına girdi. “Adalar kulübünde futbola başladım. Bir sene sonra Beyoğluspor’a geldim. Rahmetli Sarı Niko vardı kulübün idarecisi. Beni oynarken seyretmiş. Bir gün yanıma geldi, ‘Küçük, Beyoğluspor’a gelir misin?’ diye sordu. ‘Gelirim,’ dedim. Böylece on yedi veya on sekiz yaşında Beyoğluspor’a geçtim.”

Koço Kasapoğlu genç ve B takımlarda iki sezon oynadıktan sonra, 1954-55 sezonundan itibaren Beyoğluspor A takımında forma giymeye başladı. Bir başka deyişle, İstanbul Profesyonel Ligi’nde mücadele eden futbolcular arasına katıldı. Sağ açık mevkiindeki başarısıyla daha ilk sezonda takımının bütün maçlarında forma giydi. İtalya’da yapılacak Avrupa Şampiyonası için genç milli takım kadrosuna seçildi. Fakat hazırlık maçlarında oynayıp başarılı olmasına rağmen turnuvaya gidemedi, zira hem 18 yaşını doldurmuş hem kulübüyle profesyonel mukavele imzalamıştı. Fakat genç milli takıma seçilmesi, çocukluğunda tuttuğu takım olan Beşiktaş’ın dikkatini çekmişti. Kasapoğlu ile ön mukavele yapan Beşiktaşlı idareciler,1955 Nisan’ında iki özel maç yapmak üzere Ankara’ya giden kafileye onu da aldılar. Beşiktaş’ın 2-1 kazandığı Gençlerbirliği maçında forma giyen Kasapoğlu gazetelerin ifadesine göre sahanın yıldızıydı. Bundan kısa bir süre sonra Beyoğluspor ve Beşiktaş kulüplerinin Kasapoğlu ile Bülent Esel’i trampa etmek için anlaştığına dair haberler çıktı.

Kasapoğlu, Mayıs 1955’te düzenlenen Atatürk Kupası maçlarında da Beşiktaş forması giyip Galatasaray, Adalet ve Fenerbahçe’ye karşı mücadele etti. Bunların ardından 22 Mayıs’ta  Brezilya’nın Fluminense takımıyla yapılan özel maçta da yer aldı. Fakat bu maçlardaki başarılı oyununa rağmen Beşiktaş’a transferi gerçekleşmedi. Bunun sebebini bize şöyle açıklıyordu: “Beşiktaş formasıyla Fenerbahçe’ye karşı oynadım. İkinci yarı oyuna girdim. Sol açık oynadım. Maçtan sonra duşa girdim. Birisi omzuma vurdu. Döndüm baktım, rahmetli Hakkı Yeten. ‘Evladım sen iyi futbolcusun ama sakın Beşiktaş’a gelme, ufaksın. Seni yerler,’ dedi. Hakikaten o zaman Beşiktaş da Beşiktaş’tı. En iyi takımlardan biriydi. Eşref, Ali İhsan, Nusret, Baba Recep – hepsi çok iyi futbolculardı.”

Baba Hakkı’nın sözünü dinleyen Kasapoğlu Beşiktaş’a gitmedi ve 1955-56 sezonunu da Beyoğluspor’da geçirdi. Sezon bittikten sonra, bu kez Fenerbahçe’nin Haziran ayında Sovyetler Birliği’nde yapacağı özel maçlar için kadroya alındı. Fenerbahçe formasını giymesine de Lefter vesile olmuştu: “Lefter uçaktan korktuğu için Fenerbahçe’nin Rusya turnesine gitmemiş. Bir gün Ada’da deniz kenarında otururken baktım bir polis geldi. ‘Kasap abi, gel,’ dedi. Karakola gittik. Orada Fenerbahçe’nin beni çağırdığını söylediler. Böylece Fenerbahçe ile beraber Rusya’ya gittim. Bir maç Leningrad’da, iki maç da Moskova’da oynadık. Küçük Fikret’in futbolu bıraktığı seneydi, o da gelmişti turneye.”

Beyoğluspor 1955-56. Soldan sağa ayaktakiler: Kasapoğlu, Selahattin, ?, Nikolau, Mustafa Kızıl, Koço Baharoğlu, Dimitrioğlu. Oturanlar: Kosta Surnopulos, Aleko Sofianidis, Diamandis, Yiafas.

Bu seyahatin dönüşünde yeni takımı, ligin bir diğer sarı-siyahlı ekibi İstanbulspor oldu: “Ali Mortaş beni İstanbulspor’a getirdi. Rahmetli iyi bir adamdı, halı tüccarıydı ama birçok futbolcuyu başka takımlarda seyredip keşfetmişti. Bize kendi cebinden para verirdi.” Cihat Arman’ın çalıştırdığı yeni takımıyla ligin ilk maçında Beşiktaş’a karşı forma giydi Kasapoğlu ve bu ilk maçında penaltıdan bir gol attı. Kulüpteki atmosferi de şöyle anlatıyordu: “İstanbulspor’da iyi bir arkadaşlık ortamı vardı. Takıma yeni geldiğimde hiç yabancılık çekmedim. Beni severlerdi.”

İlk sezonda takımda hemen yer bulmasına karşın şanssızlığa uğramış ve ilk yarının son maçı olan Galatasaray karşılaşmasında sakatlanmıştı. Bu yüzden ikinci yarıdaki hiçbir maçta oynayamadı. Buna karşın takımı başarılı bir performans sergiledi ve Beykoz ile Beşiktaş’ı geçip ligi üçüncü sırada bitirdi. 1957-58 sezonunda düzelerek sahalara döndü Kasapoğlu. İstanbulspor o yıllarda bütün futbol meraklılarının ezbere saydığı meşhur forvet hattına kavuşmuştu: Kasapoğlu-Aydemir-İbrahim-İhsan-Yüksel. Bugünün tek forvetli dizilişlerini bilenler bu beşli forvet hattını yadırgayabilir. Altmışların ortasına kadar uygulanan WM sisteminin bu dizilişinde Kasapoğlu sağ açık, Aydemir sağ iç, İbrahim santrfor, İhsan sol iç ve Yüksel sol açık olarak oynuyordu. Necdet Erdem’in teknik direktörlüğünde oturmuş kadrosuyla başarısını tekrarlayan İstanbulspor, Beşiktaş’ı iki maçta da yenerek İstanbul Ligini yine üçüncü sırada tamamlamıştı.

Gol: Koço Kasapoğlu

Söz o günlerin oyun sisteminden açılmışken Kasapoğlu bir anısını şöyle anlatıyor: “Ben sağ açık oynadığım için karşımda sol bek olurdu. Ben çok çabuk oynadığım için sol beklerin işi zor olurdu. Vefa’da sol bek oynayan rahmetli Rahmi bana çok kızardı. Ona çalım attığım zaman, ‘Ulan bir daha yanıma gelme, senin … ,’ diye söylenirdi. Her Vefa-İstanbulspor maçında karşı karşıyaydık, Allah rahmet eylesin.”

Ordu takımında yer alan profesyonel futbolcular bir arada. Üst sırada soldan üçüncü Kasapoğlu. Yanında Beşiktaşlı Özcan Esinduy, Coşkun Taş, Beykozlu Günay Kayarlar, Galatasaraylı Ergun Ercins ve Beşiktaşlı Metin Erman. Alt sırada soldan ikinci Fenerbahçeli Şeref Has. Yanında Beşiktaşlı Küçük Recep, Adaletli Erol Topoyan ve Galatasaraylı Yüksel Alkan görülüyor.

Kasapoğlu İstanbulspor’a geçtiği sırada, 25 Kasım 1956’da Prag’da oynanan Çekoslovakya maçında, ilk ve son kez A milli takım formasını giydi. Bunun ardından 6 Kasım 1957’de İstanbul’da, İspanya B ile yapılan maçta B milli takımda yer aldı. Muhtemelen “üç büyükler”den birinde oynasa daha çok milli olma fırsatını yakalayacaktı. Bu maçların dışında ay-yıldızlı formayı ancak ordu takımının maçlarında giyebildi. Askerliğini İstanbul’da, Metin Oktay ve Şeref Has gibi birçok ünlü futbolcuyla birlikte yapmış, böylece 1957 ve 58 yıllarında ordu takımının yaptığı çok sayıda maçta forma giyme imkânına kavuşmuştu.

Yazının başında da belirttiğimiz gibi Kasapoğlu penaltı atışları ve frikik golleriyle ün yapmıştı. Ancak penaltı konusunda çok yaygın bilinen bir yanlışı düzeltmek gerek. Zamanında birileri nasıl hesapladıysa, onun futbolculuk kariyeri boyunca 501 penaltı atışı kullandığını ve sadece birini kaçırdığını ileri sürmüştü. Nitekim Atina’daki röportajımızda Kasapoğlu da bu iddiadan bahsetmişti. Bir takımın bir sezonda çok iyimser bir tahminle ortalama 15 penaltı atışı kullandığını varsaysak, bu durumda Kasapoğlu’nun yaklaşık 35 yıl futbol oynaması gerekirdi. Lakin bu yanlışlık onun çok iyi bir penaltı ustası olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Yazının başında ondan aktardığımız gibi, çocukken Büyükada’da Lefter’le sürekli penaltı çalışmasının, bu ustalığın ortaya çıkmasında büyük katkısı olmuştu. Kaçırdığı üç penaltıdan birini Beşiktaş kalecisi Varol’a karşı kullanmıştı ve nasıl kaçırdığını bize şöyle anlatmıştı: “O zamanlar biliyorsunuz ayakkabılar şimdiki gibi değil. Tam topa vuracağım anda ayağım zemine takıldı. Topa vurdum, Varol bir tarafa atladı. Fakat top da öbür taraftan yavaş yavaş dışarı çıktı.”

Penaltı dışında asıl ustalığını frikikten attığı gollerle sergiliyordu. Bunlardan ikisini şöyle hatırlıyordu: “Ali Sami Yen Stadı’nda Galatasaray’la bir maç yapıyorduk. Bir frikik kazandık. Yıldırım topu aldı, dikti. Frikiği atmak için hazırlandı. Ben de arkasında saklanıyorum, beni görmüyor. İçimde bir his var, vurursam gol yapacağım diye. Yıldırım açıldı, açıldı, açıldı. Ben hemen arkasından koştum, bir vurdum – doksandan gol oldu. Yıldırım hemen arkasına döndü, beni görünce bir şey söylemedi. Bir Beşiktaş maçında frikik oldu çaprazdan, numaralı tribüne yakın yerden. Topu diktim ve vurdum, doksandan gol oldu. Fakat hakem daha atış için düdük çalmamıştı. Kabul etmedi golü, atış tekrarlandı. Vurdum, yine aynı köşeden gol oldu. 1-0 maçı aldık. Kısmet işte.”

Futbol hayatının büyük bölümünde sağ açık olarak oynayan Kasapoğlu, ihtiyaç duyulduğunda sol açık da oynamıştı: “İki ayağımı da kullanırdım. En çok sağ ayakla oynardım ama sol ayakla da gol attım.” Onun futbolculuk vasıflarını, İstanbulspor’da bir dönem birlikte oynadığı Zorbay Kalkan şöyle anlatıyor: “Ben Kasap abinin yanında sağ açık oynadım ki, ne mutlu bana. Bana derdi ki, ‘Zorbay top benim ayağımda olduğu zaman dikkat et, sen çizgiden koş,’ derdi. Ben çok süratli koşardım. Ona rağmen ben koşardım, bakardım top önümde. Anlatılması mümkün değil. Benim ne kadar hızlı koştuğumun hesabını nasıl yapardı. Kasap abi müthiş bir futbolcuydu. Aynı zamanda dünya beyefendisi bir insandı.”

Tam 16 sezon İstanbulspor forması giyen Koço Kasapoğlu, bilinen kayıtlara göre sarı-siyahlı kulüpte en uzun süre oynayan futbolcu oldu. Kulübüne duyduğu sevgiyi bize şu sözlerle ifade etmişti: “İstanbulspor’da oynarken Beşiktaş ve Fenerbahçe dışında Ankaragücü’nden de transfer teklifi almıştım. Fakat iyi ki İstanbulspor’da kalmışım. Orada oynamaktan dolayı memnunum. Orada oynayarak isim yaptım.”  Bu 16 yıllık dönemde neredeyse üç ayrı kuşakla birlikte oynayıp, kendi ifadesiyle 10 yıl takım kaptanlığını yaptı. İstanbulspor’a ilk katıldığı yıllarda, yukarıda isimlerini saydığımız forvet hattına ilaveten kaleci Sabih, bek Merih, santrhaf Kenan Buharalı, Cafer, Erdoğan Tokol ve Kadri Kartal gibi oyuncular vardı. Bunların yerini altmışlı yıllarda kaleci Yılmaz Urul, Bahattin Baydar, Yalçın Saner, Yıldırım İper, Ercan Aktuna, Yılmaz Şen, Güngör Tetik, Bilge Tarhan, gibi isimler aldı. Yetmişlere doğru takıma bu kez Mete Bozkurt, Alpaslan Eratlı, Zorbay Kalkan, Ahmet Altıntaş, Cemil Turan gibi isimler katılmıştı.

İstanbul Profesyonel Liginden Milli Lige geçişi gördüğü gibi, İkinci Lige düşüş üzüntüsünü de iki kez yaşamıştı. Bunların ilki çok kısa sürdü. 1966-67 sezonunda İstanbulspor, İstanbul’da Karşıyaka’yla oynayıp 0-0 berabere kaldığı son maçta küme düşmüştü. O gün sahada mücadele eden futbolculardan İstanbulsporlu Bülent Buda bu maçı şöyle anlatıyordu: “Karşıyaka’yı Ali Sami Yen’de yenemediğimiz için, yirmi gol kaçırıp 0-0 berabere kalarak İkinci Lige düştük. Hiç düşecek bir takım değildik aslında. Karşıyaka da düşmüştü aslında. Onlarla beraber düştük. Ertesi yıl ligin bitimine altı-yedi hafta kala yine onları yenip tekrar Birinci Lige çıktık.”

En yakın rakibi Denizlispor’a 12 puan fark atarak (2 puanlı sistemde) Birinci Lige dönen İstanbulspor, 1970-71 sezonunun özellikle ikinci yarısında çok başarılı bir performans sergilemiş ve arka arkaya Beşiktaş ve Fenerbahçe’yi 1-0, Galatasaray’ı 3-0 yenmişti. Fakat bu sezonda yaşanan yönetim değişikliği takımı olumsuz etkilemişti. Lig dördüncülüğünü kıl payı kaçıran takım ciddi bir kadro değişikliği yaşamadığı halde, kötü performans sergiliyordu. Kasapoğlu da son kez İstanbulspor forması giydiği bu sezondaki maçların yarısında oynamamıştı. Sonuçta İstanbulspor bir kez daha Birinci Ligden düştü. Kasapoğlu ise 1972-73 sezonunda Üçüncü Ligde mücadele eden Taksim kulübünde antrenör-oyuncu olarak yer aldı.

Koço Kasapoğlu jübilesinde.

Kasapoğlu ailesi 1975’te İstanbul’dan göçüp Atina’ya yerleşti. 1974’te Kıbrıs’ta cuntacıların Kıbrıslı Türkleri katletmesinin acısını, İstanbul’un artık neredeyse bir avuç kalmış Rum sakinlerinden çıkarmak isteyen “vatanseverler” rol oynamıştı bu göçte. Koço Kasapoğlu önce en iyi bildiği işi yapmaya çalıştı orada. Amatör bir takımın ardından üçüncü kümede oynayan Kalamaki takımını çalıştırdı. Sonra bir manav dükkanı açtı. Kırk yılı aşan bu gönülsüz sürgün hayatı sırasında fırsat buldukça İstanbul’a gelip Büyükada’daki dostlarıyla buluştu Kasapoğlu ailesi. Doğup büyüdüğü toprağa sevgisini Atina’da yaptığımız görüşmede, “Ben hep Ada’da oturuyordum. Orası bence dünyanın en güzel yeriydi,” sözleriyle dile getirmişti. Haftada iki kez Şeref Stadı’nda yapılan idmanlara, Cumartesi ve Pazar oynanan maçlara hep Ada’dan vapurla gidip geliyordu.

Koço Kasapoğlu hakkında bilinen yaygın bir diğer yanlış da hayata gurbette veda ettiğidir. Atina’da yaptığımız röportajdan birkaç ay sonra, bacağındaki rahatsızlığı muayene amacıyla 2015 Haziran’ında ailesiyle birlikte İstanbul’a gelmiş, fakat bir haftalık süreyi doktorların durumu ciddi bulması nedeniyle hastanede geçirmişti. Bu ziyarette İstanbulspor’un eski futbolcularının da teşvikiyle temelli olarak yurduna dönmeye karar vermişti. Nitekim 2015’in son aylarında İstanbul’a yerleşti. Mart sonlarında bacağından ameliyat oldu. Hastaneden çıktıktan birkaç gün sonra, 5 Nisan 2016 gecesi aniden fenalaştı ve son nefesini verdi. Büyükada’da gerçekleştirilen cenaze töreninin ardından, çocukluğundan itibaren hayatında hep önemli bir yer işgal eden Adalı komşusu Lefter’in birkaç metre ötesinde toprağa verildi.

DİNYAKOS    21.Haziran.2017

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir