Kenan Özvaran’ın Hakkı Ödenmez

İstanbulsporlu olmanın neden özel, neden diğer taraftarlardan farklı olduğunu Kenan Özvaran’ı tanıdığınızda daha iyi anlarsınız. Tribünde bir tabir vardır “Sokakta oynasan, kaldırımda destekleriz.” Bunu hayata geçiren ve ilk uygulayıcısı diyebiliriz Kenan için. Özvaran’ın 2012 senesinin Aralık ayında tribündergi.com da yayınlanan yazısını hatırlatmak, okuyamayanların keyifle okuması için tekrarlıyoruz.

Fikstüre Endeksli Hayat
Tribün jargonundaki ‘cefakâr’ kelimesinin karşılığıdır Kenan Özvaran. Alt liglerde mücadele eden takımını deplasmanlarda tek başına destekleyen Özvaran, takımının peşinde şehir şehir geziyor. İstanbulspor’un deplasman maçlarında tribünde tek kişi olmasının rakip taraftarlarca da ilginç karşılandığını anlatan Özvaran ile kendisini ve deplasman maceralarını konuştuk.

Ne zamandır maçlara gidiyorsun? Özellikle de deplasmanlara…
Takımın iç saha maçlarına küçüklüğümden beri babam sayesinde gidiyorum. Özellikle de Güngören döneminde teyzemin tam da stadın arkasındaki sokakta oturması sebebiyle o dönem çoğu iç maçı kaçırmıyordum ancak dış saha maçlarına biraz daha geç başladım. Geç dediğim de 2013 yılına girmeye hazırlandığımız günlerde bir 7 sene olmuş. Şimdi baktığımda uzun bir zamanın geçmiş olduğunu fark ettim.

Neden tek başına gidiyorsun maçlara?
İstanbulspor, İstanbul Erkek Lisesi’nin takımı olduğu için aslında destekleyen takip eden kemik bir kitlesi vardı ancak takımın Uzan dönemi sonrası yaşadığı prestij kaybı ve sportif başarısızlıklar sebebiyle takip eden sayısı azaldı. Tabi yine de vardı. Soran birisine İstanbulsporluyum dediğimde “İstanbulspor’un taraftarı mı var?” diye tepki alıyordum. Sonra ben kendimden bilerek “evet İstanbulspor’un taraftarı var ve ben bunu herkese göstereceğim” çıkış cümlemle birlikte kendimi şehir şehir gezerken buldum. Benden başka gelen de maalesef olmuyor. Bu meşakkatli ve hayatından ödün vermen gereken bir iştir.

İstanbulspor daha üst liglerdeyken taraftarı vardı sanki..
Evet, İstanbulspor’un önceleri taraftarı vardı. İstanbulspor’un en büyük hatası da bu “taraftarlar” oldu. Çünkü bunların büyük çoğunluğu neden oraya geldiğini bilmeyen taşımalı-kiralık taraftardı. Yani sistemin taraftarlarıydı. İstanbulspor yönetiminin en büyük hatası da bu oldu. İmaj zedeleyen, esas taraftarını kaybettiren bu kiralık taraftarlar. Süper ligde oynadığımızın son demlerinde her hafta farklı bir ilçeden taraftar kiralanıyordu. Komik şeyler de oluyordu gişede 5 liraya satılan bileti bu insanlar kapıda 2–3 liraya satıyordu. Zeytinburnu stadı küçük bir tribüne sahip olduğu için tezahürat yapmayan herkes bu insanların tacizine maruz kalıyordu. Hatta bir defasında küme düşmeme yolunda çok önemli bir maçta bu kiralık taraftarlar ikinci yarının başında stattan ayrılarak Fenerbahçe’nin maçı için gitmişlerdi.

Şimdi neden yoklar?
Futbolun böyle bir tarafı var. Şuan dipteyiz ve bu yüzden taraftarımız yok.

Deplasmanlara gitmene ailenin, arkadaşlarının tepkisi ne oluyor?
Bir de tek başına gidiyorsun..
Ailemin ilk iki üç yıl deplasmanlara gittiğimden haberi yoktu. Pankartlarımı ters çevirerek okul projesi falan diyordum. Bunun nedeni de benim keyfim değil elbet ki. Tribünler arasındaki nefret ve hangi sosyolojik olayların tetiklediğini yıllardır çözemediğim bu itiş kakış yüzündendi. İnsanlar, kilometrelerce öteden başka bir şehirden, kültürden gelmiş içinde kimlerin olduğunu dahi bilmediği kişilerin otobüsüne taş atabiliyor. O an birbirlerinin eline silah verilse düello ile birbirini öldürmeye hazır insanlar var tribünde. İnsan hayatı o kadar kutsal ki biz bunları nasıl kendimizde görev ediniyoruz bir türlü anlayamıyorum. Henüz yapmadığım mecburi askerliğimde elime silah verseler, dağa yollasalar ve orada yıllardır bize terörist diye tanıttıkları biriyle karşılaşsam onu ben vuramam. Belki o an can havliyle o beni vurur, ama bunu kendimde asla ve asla göremiyorum. Bırakın ki taş atmayı. Ve nihayetinde bu olaylar sürekli olarak “tribün terörü” adı altında medyada yer buluyor. Şüphesiz ben de büyüttüğüm okuttuğum evladımı böyle bir hengâmenin içerisine atmak istemezdim. Onları anlayabildiğim için sanırım deplasmanlara gittiğimi bir müddet gizledim. Ancak sonraları o kadar alıştılar ki mesela geçen aylarda gündüz vakti annem aradığında “neredesin” sorusuna Van’dayım dediğimde akşam kaçta geleceksin sorusunu sorabiliyor. Sorulacak ilk soru orada ne işin var olmamalıydı zaten. Arkadaşlarımın çok büyük bölümü de benim herhangi bir takım taraftarı olduğumu ve hatta bu takım için şehir şehir gezdiğimi bilmiyorlar. Çünkü ben Türkiye’de var olan taraftar imajını üstüme almak istemiyorum. Ben bir seyyahım, sevdalıyım, gezginim.

Tek başına gittiğin deplasmanlarda rakip takım taraftarlarının tepkisi nasıl oluyor?
Genelde tepkiler olumsuz olsa da şehirden şehre değişiyor. Bazı statlarda bir tribünden toplu olarak küfür yerken, diğer tribünden hoş geldin tezahüratları dahi yükselebiliyor. Fethiye’de babam yaşındaki adamlardan küfür yediğim de oldu, Antalya’da evine davet edip ailesiyle çay ikram etmek isteyeni de oldu. Mesela Nazilli’de hem bana hem de takımıma maç başınsa ayrı ayrı tezahürat oldu. Tek başına bir insan koca bir tribüne takımı için tezahürat yaptırabiliyorsa ne mutlu bana. Bir sürü insanla da tanıştım ve memleketin hemen her yerinde dostluklarım oldu. Birçoğuyla İstanbul’a uğradıklarında görüşürüm. Bu, bana yalnızlığın kazandırdığı en büyük çoğunluk.

Bu kadar çok şehir gezerken olumsuzluklarla da karşılaşıyor musun?
Yaşadığım olumsuzluklar elbet ki çok. Ama bunları dillendirmek bence hoş olmaz. Çünkü bir şehirde yaşadığım olayı yazarsam oraya gelen ve hiçbir şey yapmayan diğer insanları töhmet altında bırakmış olurum. Kırıkkale’de kendime ayrılan misafir tribün bölümüne doğru yürürken arkamdan uzaktan bana doğru koşan biri vardı mesela. Ses giderek yaklaşıyordu ve ben tam arkama döndüğümde birinin benim üzerime doğru koştuğunu gördüm tam tepki vermek üzereyken soluk soluğa önümde durdu ve “biz de seni bekliyorduk kapıda hoş geldin şehrimizde” diyerek elini uzatan biri vardı. Ama başta gerçekten çok korkmuştum. Ama en büyük problemim, gittiğim statlarda stat görevlileri ve polisler tek kişi için misafir tribün bölümünü açmak istemiyorlar ve çok direniyorlar. Ben de onları şehir dışından zorluklarla geldiğimi kibar bir dille anlatınca bazen ikna olabiliyorlar bazen de beni ufak yalanlar söylemek zorunda bırakıyorlar. Zorluk derecesine göre benim dışımda 5 veya 10 kişinin geleceği yalanını atıyorum mecburen ve açmak zorunda kalıyorlar. Tabi bundan sonra da bana 5 tane bilet satıyorlar maalesef. Şu sıralar biraz daha rahatım bu tribün açtırma konusunda çünkü ufak yalanlarıma kulüp görevlilerimiz de ortak oluyor ve maç öncesi yapılan toplantılarda 10 tane taraftarımız gelecek tribünümüzü açın diye söylüyorlar.

Misafir tribünü açmak istemeyen polislerle aran nasıl peki?
Bazı polisler tek kişiyi beklemekten sıkılsa da genelde aramız iyi oluyor. Diyorum bazen; ‘hayatımda sokakta durdurulup hiç GBT’ye girmedim ama her deplasmanda GBT’de gibiyim’ diye. Gerçekten de tribünde ilişkimiz öyle oluyor. Polisler ilk başta şaşırıyor, sonra alışıyor sonra da sorgulamalara başlıyorlar. İlk soru İstanbul’un neresindensin oluyor. Sonra kendi akrabalarının İstanbul’un nerelerinde yaşadıklarından bahsediyorlar. Konumuz devlet meselelerini aşıp pazardaki meyve sebze fiyatlarına kadar gelebiliyor. Her şeyden konuşuyoruz. Bir defa Sarıyer deplasmanında olumsuzluk yaşadım. Benim tahrik unsuru olduğumu söyleyerek beni daha maçın 60. Dakikasında kapıya koymuşlardı. İrademle maçın bir bölümünde özgürce orada bulunamamak üzdü beni. İtirazlarıma aldığım tek cevap “fazla uzatma emir var” idi. Deplasman yasakları da, yasakların bir süre sonra içte nefrete dönüşmesi ve patlaması haline geliyor bence. Yasaklar yasaklansın artık.

Kendim de deplasmanlara giden birisi olarak tribünler ile ilgilenmeyen insanların bu yapılanlara anlam veremediğini biliyorum. Senin de başına geliyor mu?
Tribünle ilişkisi olmayan çok kişi benim yaptığıma da bir anlam veremiyor. Bu yüzden kendimde, kimseye açıklama yapacak gücü bulamadığım için normal hayatımda ki arkadaşlarım bu kadar takımımı sevdiğimi, sevdalı olduğumu bilmezler. Belki bana deli derler belki kafayı yemiş ama tek istediğim kimseye açıklama yapmadan kendi dünyamı yaşamak ve ilerlemek. Maddi masraflarımın hepsini kendim karşılıyorum. Hem çalışıyor hem de okuyorum. Geçen gün bir yerlerde okuduğum “fikstüre endeksli hayatlar” durumunu derinden yaşıyorum.

Neden İstanbulspor diyenler oluyor mu peki?
Ben de Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş’’ı tutabilir, kombinemi alıp maçlara gidebilir, sabahları koşa koşa gazete alıp takımımın haberlerini okuyabilirdim. Benim takımım var ve rahatlıkla bu takım benim takımım diyebiliyorum. Maç sonu veya öncesi tribüne gelip takımın beni alkışlaması komik bir görüntü yaratabilir ama benim takımım bu işte.

Aklında kalan ilginç anılar var mı peki?
Alt liglere düştükçe gittiğin yerler de küçük yerler oluyor. Kimsenin bilmediği statlara gidiyorum. Hatta bir defasında Ankara Macunköy’de, Macunköy stadını tarif edebilecek bir kişiye bile rastlamamıştım. En son stadı bulduğumda içeri girip bayrakları astığımda garip bir şey fark ettim. Tribün iki bölümlümdü ve hemen yan tarafta bir anne köpek ve yavruları vardı. Her hareketimi temkinli atmaya dikkat etmiştim. Çünkü köpek sürekli havlıyordu gollerde bile sevinemedim. Yavruları olduğu için tedirgindi ama köpeğin tribünde neden var olduğunu anlayamamıştım. Komik bir manzaraydı. Bir de yine deplasman dönüşü gazeteye resmim çıkmış ve benim bundan haberim yoktu. Pazar gecesi uçakla eve dönüp ertesi günkü sınava çalışmıştım. Sınavda da hocayı yanıma çağırıp soruyu anlamadığımı ve yardım istediğimi söyledim. O da bütün sınıfın önünde beni azarlayarak hafta sonları maç maç gezeceğine evinde oturup dersini çalışsaydın diye fırçaladı. Neyse ki sınıftakiler sınav hengâmesinden ne maçı ne gezmesi olduğunu anlayamamışlardı. Ben tezahürat yapmayı hiç bilmem. Arada davet edildiğim başka maçlara gittiğimde insanlar tezahürat yaparken onlara eşlik etmeye çalışırım ama olmaz yapamam. Tezahürat gibi bir kültürüm yok. Bir de diğer tribünden insanlar tribün fotoğraflarına bakıp kendini ararlar ben buradayım bak sen şurasın muhabbeti yaparlar. Ona imrenmişimdir hep. Benim fotoğraflarımda sadece ben olurum. Kendimle ilgili en önemli tespiti ise futbol takım kaptanımızın abisi Serkan yapmıştı. “Kenan, seni devrimci sol örgütlere benzetiyorum. Kampüste sayıları çok değildi ama en çok sesi çıkanlar da onlardı. İstanbulspor’un da her maça giden 1 taraftarı var, ama sesini pek çok taraftarı olan takımdan daha iyi duyuruyor”

 

2 thoughts on “Kenan Özvaran’ın Hakkı Ödenmez

  1. Çok nefis bir yazı okudum…bir zamanlar KENAN gerçekren gazetelerin yazdığı gibi tek kişilik bir orduydu….Ben bile Kenanı gazetelerden tanıdım..onu sayesinde de Türkiye bizi tanıdı…Tabiki sorulacak soru şu….NEDEN YALNIZ…
    Bugün geldiğimiz nokta da artık çok güçlü ve ilerdeyiz…
    Kenan bir efsanedir ve hiç unutulmayacaktır..nice Kenanlarımız olsun..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir