Koşukavak:İstanbulspor, Türk futbolu için bir mihenk taşı

Geçtiğimiz Pazar günü Akın Çorap Giresunsporu 1-0 mağlup eden ve 100. maçında 54. galibiyetini alan İstanbulsporumuzun Teknik Direktörü Yalçın Koşukavak, Goal Türkiye’ye özel açıklamalarda bulundu.

Bir zamanlar Süper Lig’in önemli ekiplerinden biriyken serbest düşüşe geçen İstanbulspor, yeniden ait olduğu yere, Türk futbolunun zirve ligine çıkmak istiyor.
Bu sezon playoff mücadelesi verdikleri 1. Lig’de ortaya koydukları performansla Süper Lig ihtimali hiç de uzak değil.
İstanbulspor’un başında 100 maçı geride bırakan Teknik Direktör Yalçın Koşukavak, Ufuk Kaan Karacan’ın sorularını yanıtladı.

-: İstanbulspor kültürü ve kökeni olan bir kulüp. Pek çok teknik adamın da istediği bir şey olsa gerek, Bursaspor gibi Eskişehirspor ve İstanbulspor gibi böyle bir kültürü olan bir kulüpte çalışmak Birlikteliğinizi bu açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz?
Koşukavak: İstanbulspor, Türk futbolu için bir mihenk taşı. 1926 yılında kurulmuş ve ciddi badireler atlatmış… Şu andaki konumuna baktığımız zaman bir bilinirliği var son 3 sezondur. Bundan önceki 3 sezonda da bir izolasyon var, İstanbulspor’un nerede olduğunu bilen yok. İstanbulspor 10 yıl yok olmuş ve şimdi TFF 1.Lig’de yüzünü gösteriyor. Benim için çok farklı bir önemi var buranın. Bana nasip oldu, başka bir arkadaş da burada başarılı olabilirdi. Sizin de söylediğiniz gibi böyle bir köklü kulüp 10 sene yok olmuş ve oradan tekrar buralara gelmesi bana nasip olmuş… Bu son derece kıymetli bir durum kendi adıma.İnşallah bundan sonraki yıllarda da İstanbulspor yıllarca oynadığı Süper Lig’de oynar.

-: Hocam, sizin asıl göreviniz puan tablosu mu yoksa arka tarafta başka bir hikayeden bahsetmek mümkün mü? Çünkü çok kaygan bir zeminde bu işi yapıyorsunuz ama bir taraftan da hikaye yaratma kısmı Türk antrenörlerinin sadece hayallerinde kalıyor. Puan tablosu diye bir gerçek var. Siz hangi taraftasınız?
Koşukavak: Aslında İstanbulspor iki tarafta da var. Bu ülkede antrenörlük yapıyorsanız, hikaye yazabilmek için tabelanın sizi göstermesi gerekiyor. Skor sizi güçlendirir. Skor sizi güçlendirene kadar siz zayıfsınız ancak skor sizi güçlendirdikten sonra daha rahat hareket edebiliyorsunuz, daha uzun süreli çalışabiliyorsunuz. Öncelikle maalesef ki böyle olmamalı. Bir antrenör donanımlıysa bir hikaye yazabilir. Ama biz öyle bakmıyoruz.
Çok hızlı, fast-food hareketler var bizde. ‘Kazandı mı yoksa Mağlup mu oldu?’ kısmına bakıyoruz. Ben de öyle başladım buraya ilk gelişimde. Ben de 3-5 maç kaybetseydim benim akıbetim de diğer arkadaşlar gibi olacaktı belki de… Ama Allah’a çok şükür ben oraları iyi geçtim. Geldiğim sene 16. hafta mağlup oldum ligde. Öyle olunca bana duyulan güven arttı ve böylece hikaye yazmaya başladık. Bu hikayenin dikkat çekici ve ülke futboluna örnek olacak yönleri var. Birçok kulüp ekonomik anlamda sıfır. Puan silmeler, yüz trilyonlar, elli trilyonlar… Böyle borçlar var.
Tabi biz İstanbulspor’u böyle yönetemezdik. İlk geldiğim sezon kulüp başkanı olarak Ömer Sarıalioğlu vardı.Ondan sonra gelen başkanımızın da futbolla çok ilgili olmamasından dolayı hikayeyi yazma kısmı bana kaldı. Öncelikle bir çok kulübe kulüp felsefesi gerekiyor. Kulübün sosyal ve ekonomik durumuna bakmak gerekiyor. Mesela biz Eskişehirspor olamayız, öyle bir taraftar kitlemiz yok. Bu etkenleri bir araya toplayarak ‘Nasıl bir kulüp politikası yaratmamız lazım?’ sorusunu sormamız gerekiyor.

-: Avantajlı olabilir bu durum, Başakşehir örneğinde olduğu gibi.
Koşukavak: Tabii ki. Daha dinginsiniz, doğru kararlar alabiliyorsunuz. Burada bir başkan var bir de ben varım. O yüzden bu bir avantaj ancak zaman zaman dezavantajları da olabiliyor. Biz gelen takıma deplasman fobisi yaşatamıyoruz. Bu da bir felsefenin başlangıç noktalarından bir tanesi. Mesela İstanbulspor bir lokasyona ait değil. Eyüpspor deseniz Eyüp halkı maça gelir, Karagümrükspor deseniz gelir. Ama biz 20 milyonun ismini taşıyoruz. Gördüğünüz gibi Çatalca yolundayız ve yanımızda Tepecikspor var. Belki de genç bir çocuğu babası Tepecikspor’a götürür.

-: Eskiden bir lise geleneği vardı.
Koşukavak: Kendi aralarında sorunlar yaşamışlar ve bölünmüşler. Konudan konuya atlıyoruz ama Esenyurt Stadyumu yaptık ve orada toplu konutlar var. Belki de orada bir İstanbulspor oluşturabiliriz.

-: Peki bunu yapmak vizyonu daraltmaz mı hocam? Şehir takımından ilçe takımına evrilmek zihinde küçülmeyi çağrıştırıyor.
Koşuvak: Başka çaremiz yok. Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’la rekabet edecek durumumuz yok. Mesela Başakşehir bunu yaptı. Onlar da Olimpiyat Stadyumu’nda oynarken 10 kişiye oynuyorlardı. Şimdi yeni bir şehirde oynuyorlar adeta. Oraya ekilen bir tohum 10 sene sonra ciddi bir Başakşehir kitlesi yaratır. Orada okullar ve spor okulları var. Bunu bir aşı gibi görüyorum adeta. Başakşehirli yapılan çocuklar gelecek.
Tribünler her geçen gün biraz daha yoğunlaşıyor. Çünkü insanlar, semtinin takımı gibi görüyor ve sahipleniyorlar. Şu an itibariyle bizim böyle bir avantajımız yok. Bundan dolayı ben şöyle düşünmüştüm : Çok güçlü şehir takımları var. Arkalarında çok güçlü şehir dinamikleri ve iş adamları var. Bunlarla rekabet edebilmek için handikaplarımızı bilip, avantajlarımızı bilip plan yapmam gerekiyordu. İstanbulspor gücünü sahadan almalı.
Sıkıştığımızda belediyeden destek alamıyoruz ya da 2-3 trilyona transfer de yapamıyoruz. Öyle bir şey yaratmam lazım ki güçlü bir takım olmalı. Bana genç oyuncular lazım. İstanbulspor büyümek istiyor, ben büyümek istiyorum. Bana böyle oyuncular lazım ki beraber büyüyelim.Bu plandı ilk düşündüğüm ve bunu uygulamaya çalıştım.

-: Bu plandan kasıt öz kaynak mı?
Koşukavak: Böyle bir şey yok. Fiziki alt yapı şartlarımız uygun değil. Halkalı’da, bir orada bir burada antrenman yapıyoruz. Bu tesis de rahmetli başkanımızın tapulu mülkü. Bütün kulüplerin tesisleri ya belediye ya da hazine. Kira bile vermiyorlar. Biz İstanbulspor olarak burada akan suyun parasını veriyoruz. Biz İstanbulspor olarak, emlak vergisi bile veriyoruz. Takdire şayan bir kulüp İstanbulspor. Resmi olarak her şeyi başkanımızın hassasiyetiyle yapıyoruz. Biz ekonomik olarak pahalı oyuncu alamayacak olmamızdan dolayı genç ve potansiyelli oyunculara yöneliyorum.
Sahada diri bir takım yaratmam lazım düşüncesiyle böyle oyuncular transfer etmeye başladım. Sahanın içinde daha fazla çalışmaya başladık. Takıma oyun felsefesi ve oyun planları anlamında çok şey kattım. Sonra bu, çok da ses getirmeye başladı. Twitter’da, futbolu yakından takip eden bir kitle var. Onlar çok ilginç şeyler yazıyordu ve bunlar hoşuma da gidiyordu.

-: Hocam, siz çok alt seviyeden farkedilmeye başladınız ve sosyal medyanın iyi tarafına da güzel bir örneksiniz. Çünkü sosyal medya sizin isminizin duyulmasına, gözlerin İstanbulspor’a dönmesine olanak sağladı. Bunu sadece taktisyen yönünüzle mi yaptınız? Ya da siz yaptınız ve insanlar farketti durumu mu var?
Koşukavak: Eğer sonuçlar gelmeseydi ilgi çekmezdi. Skorlar beni destekledi. Mesela 2.lig B kategorisinde 71 puan alıp da şampiyon olamayan tek teknik direktörümdür ben. Bu bir ilgi çekti. 16.hafta olmuş ve Avrupa’da bir Bayern Münih bir de İstanbulspor en az gol yiyen takımlar. Twitter’da da ilgili arkadaşlar var. Onlar da bunu dillendirince kitle büyümeye başladı. İlk hafta 1 taraftar vardı. İkinci hafta Bandırma deplasmanında iki kişi oldular onlar. Bana da İstanbulspor’un taraftarı yok dediklerinde %100 arttırdım diyordum. Geçtiğimiz sene şampiyon olduğumuz statta 3 kişi görüyordum ilk haftalarda, şampiyonluk maçında stadyumda yer yoktu. Başarı ilgi çekti ve insanlar biraz daha beni irdelemeye başladı. Oralardan buralara geldik ama bu yol bitmez. İnşallah başka hikayeler de yazarız.

-: Şöyle de bir sebep var; 1.Lig Maçlarında top hep havada. Ancak birisi gelmiş, topu yere indirmiş ve set hücumları konuşmuş. Kaygan zeminde hem ayakta kalacaksınız hem de oyun . Bu da size taktisyen bir rol çiziyor. Bu rolden memnun musunuz?
Koşukavak: Birçok antrenör uzun vadeli çalışamamasından dolayı gelecek endişesi taşıyor. Bu biraz da cesaret işi. Böyle oynayıp kaybetmek beni rahatsız etmez. Benim futbola bir bakış açım var. TFF 1.Lig’de, ilk yarı istatistiklerine göre ligin en çok topa sahip olan takımıyız. Benim takımın genç oyunculardan kurulu ve böyle oynamak kolay değil. Bunun üzerine çok çalışmanız gerekiyor. Biz oyun felsefemize fazla mesai verdik. Mesela ben yine böyle bir röportaj verirken, arkamdaki tahtada sahayı çok parçaya bölmem dikkat çekmiş twitterda.
Diklemesine 5, enlemesine 6 parçaya bölüyorum. Parçaların içinde numaralar var. Oyunculara numaralarla seslendiğimde bana basketbol antrenörü diyorlar. Futbol sahasında, atacağınız ve yiyeceğiniz gollerin bariz belli olduğu alanlar var. Ne yaparsanız yapın 10 kişi o alanı kapatamazsınız. Hareket etmek zorundasınız. Ben oyuncularıma buraları kullanmayı öğrettim. Alanı kullanmayı öğrendikten sonra futbol bir aldatmaca oyunudur. Duran toplarda da, top bizdeyken de aldatma oyunlarına başvurduk. Birçok takım bunu yapmadığı için biz ilgi çektik.
Bunlar skora yansıyınca oyuncularım bana güven duymaya başladı. İzleyici, izlediğinden zevk alıyor ; oyuncu, oynadığından zevk alıyor ; teknik direktör sahada kendini mühendis gibi hissediyor… Bu unsurlar bir araya gelince bir hikaye yaratıyoruz.

-: Siz Sarri’yi benimsiyorsunuz ama hikayeniz Brian Clough’un hikayesi gibi gidiyor. Sizin bir de bireysel hedefleriniz vardır. Türkiye’de antrenörlerin çok normal olarak büyük takım çalıştırma hayali var. Sizin bireysel olarak hedefiniz İstanbulspor’dan bağımsız mı yoksa bütünleşik bir hayal mi ? Brian Clough mu olacaksınız yoksa Fatih Terim, Şenol Güneş, Adnan Süvari mi olacaksınız?
Koşukavak: Gönül ister ki uzun süre bütünleştiğin bir yerde kalın. Ama burası Türkiye. Ya bize cazip bir teklif geliyor ya da kulübe artık pahalı geliyorsunuz.Benim bireysel hedeflerim var ama Türkiye’de çok garip örnekler de var. Mustafa Reşit Akçay 55 yaşından sonra Süper Lig antrenörü oldu. İlla ki iyi antrenörü tesadüfler mi çıkarmalı bu ülkede? Genç bir antrenörün, iyi bir antrenör olabileceğini anlamak zor değil. Ben yanımda genç bir antrenör olduğunda, iyi bir antrenör olabilir diyebiliyorum.Ben 3 büyüklerde çalışmak istemiyorum galiba. Benim ülke futboluna faydalı olmam lazım. Bunun için nerede olacağımın pek de bir önemi yok.
İstanbulspor’da bir Ümit Milli bir de A Milli oyuncu var. Bir o kadar da Muhammed Demirciler, İbrahim Yılmazlar ve genç oyuncular var. Bu iki gün içinde 1998’li, 1999’lu oyuncular aldım. Bunun ülke futboluna bir katkı sağladığını düşünüyorum. Bunu nerede yaptığımın pek de bir önemi yok. Sonuç anlamında genele etki ediyor. Bunu nerede yapabilirim daha önemli. Bana bu imkanları kim verir ve kim sabreder? Bu biraz soru işareti. Bilinirliğim arttıkça hızlı tüketileceğimi düşünmeye başladım. Bundan kendimi nasıl korurum onu da bilmiyorum. Galiba aklı selim şeyler söylersem insanlar beni hızlı tüketmez diye düşünüyorum.
Ne yapılmamasını öğrendiğim çok fazla hikaye var Türkiye’de. O hataları yapmamak için gayret sarf ediyorum. Ülke futbolu olarak günlük başarının peşindeyiz ve uzun vadeli planlar yapamıyoruz. Kulüpleri yöneten insanlar kendi şirketlerinde bir yatırım yaparken kılı kırk yararken burada bu kadar hızlı karar vermeleri korkutucu. Fatih Terim, Abdullah Avcı ve Mehmet Özdilek haricinde bir kulübü 5 yıl çalıştıran antrenörün olmaması çok garip bir şey. Güvenemediğiniz bir saha var. Gönül ister ki herkes çok uzun vadeli çalışsın. Ben 15 sene çalışayım İstanbulspor’da ama böyle olmuyor tabi.
Kulüp sizin taleplerinizi yerine getiremiyor, siz büyümeye başlıyorsunuz, misyonunuzu tamamladığınızı düşünüyorsunuz ya da daha farklı başarılara imza atmanız gerekiyor.İlk sene aldığım puana tesadüf dediler ve o sırada bana çok cazip teklifler vardı. Ben tesadüf dediler bu.sene İstanbulspor’u şampiyon yapacağım dedim. İkinci sene de şampiyon yaptım İstanbulspor’u. TFF 1. Lig’de göreceğiz dediler ama çok şükür burada da yapıyoruz bir şeyler. Bir de Süper Lig’de bakmak lazım diyorlar, sağdan soldan duyuyorum. Acaba orada da başarılı olursam Premier Lig’de mi test edecekler beni? Ben o kadar da başarılı bir antrenör değilim aslında. Benden daha başarılı antrenörler de var bu ülkede. Mesela Fatih Terim, Aykut Kocaman, Abdullah Avcı…

-: Onlar da o yollardan geçtiler hocam. Abdullah Avcı ‘’70 bin kişiye oynarken 70 milyonun hocası oldum ama basını yönetmeyi bilmiyordum’’dedi, Milli Takım antrenörü olduğunda. Ama şimdi çok daha hazır bu göreve. Siz İstanbulspor olarak ciddi bir organizasyon kuruyorsunuz ve dikkat çekmeyi de başardınız. Bir üst lige çıktığınızda, basınla ve taraftarla ilişkinizi yönetmek için bir mental hazırlığınız var mı ya da bu duruma hazırlıklı mısınız?
Koşukavak: Şu anda çalıştığım tek taraf orası. Ben 12 sene Karşıyaka Kulübü’nde asistanlık yaptım. Yani basının ve taraftarın ne olduğunu bilirim. Mesela Ankaragücü’nde çalıştım. Bu tip tecrübelerim var ama orada asistan-koçluk yapıyordum. Buradaysa direkt sorulara muhatapsınız. Ben hazırım ama acayip sürprizler de var.
Mesela basındaki arkadaşlar, hiç olmayacak adamlara maç sonu basın toplantısında sorular soruyorlar. Ben de tepki verebilirim böyle durumlara. Eğer bunlarsa yönetmek, ben bunları yönetemem. Riekerink’e kızıyla ilgili sorulan soruyu hayatım boyunca unutamam. Tabii ki teknik direktörlük kurumu yargılanan bir kurum, sürekli yargılanıyoruz. Yoldaki arkadaşa sorsan bizi yargılar ama bunlara alışmak lazım. Kendimi şöyle motive ediyorum ; bu kadar popüler bir meslek yapacaksınız, Türkiye standartlarında iyi para kazanacaksınız ve birileri sizi yargılamayacak.
Öyle bir şey yok, birileri bizi yargılayacak. Çizgiyi aşarak soru soran arkadaşlar var. O yüzden, sinirlenir miyim sinirlenmez miyim bilemiyorum.

-: O zaman basın, sizin sinirlendiğinizi gördüğünde bu soruları arttıracaktır. Çünkü siz manşet aracı olacaksınız.
Koşukavak: Bence bu yöntem pek tutmuyor. Bazen kendi kendime böyle röportajlar yapıyorum. Kendime tahrik edici sorular soruyorum. Nasıl cevap vermem lazım, karşı tarafın psikolojisini nasıl ele geçirmem lazım soruları üzerine antrenman yapıyorum.

-: Modern futbolu takip ediyor musunuz hocam? Avrupa futboluyla aranız nasıl?
Koşukavak: Fazlasıyla iyi. Benim beslendiğim taraf o taraf. Marcelo Bielsa benim kütüphanem. ‘’Marcelo Bielsa nerede başarılı oldu?’’ soruları geliyor. Ben onun oyun felsefelerinden etkileniyorum, futbola bakış açısından etkileniyorum. Sadece ben değil, Guardiola söylüyor bunu. Guardiola, Amerika’da yaşarken, Bielsa’yla akşam yemeği için Marsilya’ya gittiğini söylüyor. Bunu bir adama yaptırabilmek için bir sebep olmalı. Bunun yanında televizyonlarda yabancı takımların antrenmanları olduğunda izliyorum. Sırf bu işle görevli bir asistanım var. Daha önce mimardı, şimdi yanımda antrenör oldu. Hikayesi çok ilginç aslında

-: Ne gördünüz antrenörlük adına hocam?
Koşukavak: Bir gün Twitter’dan benimle tanışmak istediğini yazdı. Mimar olduğunu ama futbolculuk geçmişi olmadığından dolayı antrenörlük lisansı alamadığından bahsetti. İngiltere’den C lisansı aldığından bahsetti. Ben de gel dedim. Gelirken bana Bielsa’nın 50 baskılı bir kitabını getirdi. Çok kıymetliydi, hayır diyemedim. Ona antrenörlüğün zorluğundan bahsettim ve mesleğine dönmesi için ikna etmeye çalıştım ama ikna olmadı adam. Bir gün beni aradı ve Tarsus İdmanyurdu’na gideceğini söyledi. Ben de çantanı al, yanıma gel dedim. Avrupa futboluna çok hakim ve mimarliktan gelen bir çizim yeteneği var, futbol zekası var. Avrupa futboluyla ilgili ben bir şeyler hazırlatıyorum, o kendi bir şeyler hazırlıyor. Bu şekilde farklı taktiksel varyasyonlar yakalayabiliyoruz. Yine spor akademisi mezunu arkadaşlarımız da var. Onlar da hem taktiksel anlamda hem de atletik anlamda planlamalar yapıyorlar. Ben planların ne olması gerektiğini söylüyorum, onlar verileri buluyor. Avrupa futbolu bize çok güzel şeyler öğretiyor, bizim beslenme kaynağımız.

-: Türkiye’de antrenör anlamında arkasından gidilecek bir isim var mı?
Koşukavak: Abdullah Avcı var. Abdullah Avcı uzun süredir Başakşehir’de çalışıyor ve orada bir şeyler görebiliyorsunuz. Her başarı bir ipucu bırakır, bedava olabilecek bir şey değil. Abdullah Hoca’da farklı taktiksel varyasyonlar görüyorum. Aykut Kocaman ve Fatih Terim’de görüyorum. Hepsi farklı metotlarla başarılı olmuşlar.

-: Aykut Kocaman sizin nazarınızda bir sistemi olan ve bunu uygulayan bir antrenör. Sizin oyununuzu öven açıklamaları da oldu siz de teşekkür ettiniz. Pek çok Fenerbahçeli’ye göre Fenerbahçe ne oynuyor ki? Burada bir ifade problemi mi yaşıyoruz?
Koşukavak: Herkes, takımı sürekli dominant oynasın diye bekliyor. Bu kolay değil. Aykut Hoca doğru şeyler düşünüp doğru şeyler yapıyor. Siz Fenerbahçe de olsanız Sivasspor da olsanız oyunun iki yönünü oynama mecburiyetiniz var. Fenerbahçe olmak demek süreki baskı yapmak demek değil. Kime göre doğru bu? Futbol, hücum ve savunmadan oluşan bir denge oyunu.
Taraftar romantik düşünüyor ama kimsenin göremediği bir taraf var. Oyuncuya savunma yaptırmak, oyuncuyu koşturmak, disiplinli bir takım yaratmak bu ülkede kolay değil. Oyuncular, antrenörlerin direktiflerine uyum göstermek istemiyorlar. Ben bu konuda şanslıyım. Benim oyuncularım genç ve hard-diskleri boş. İstediğim gibi yazılım atabiliyorum. Deneyimli oyuncular, sizin taktiksel isteklerinize gelmekte zorluk çekiyor. Valbuena ve Quaresma topla oyuncak gibi oynuyor. Quaresma yeteneksiz bir oyuncu mu? Quaresma’nın kariyerine baktığında Katar’da, Portekiz’de, Türkiye’de tutunduğunu görüyoruz.
Neden? Takım oyuncusu değil. Şenol Güneş’in bundan rahatsız olduğuna eminim. Türkiye’de ofansif bir oyuncuya savunma yaptırmak çok zor. Aslında problemler burada başlıyor. Geçenlerde eski bir futbolcu kardeşim televizyonda bir şey söyledi. ‘’Futbolcu sahada özgürdür ve istediğini yapar’’ dedi. Acaba teknik direktör olsan bunu söyleyebilir misin? Bence söyleyemezsin. Avrupa’da teknik direktörlere milyonlarca euro veren iş adamları aptal mı? Bizim, futbol kültürümüz yok. Herkes algı yönetmeye çalışıyor ve herkese göre futbol doğru. Barcelona ve Atletico Madrid iki farklı felsefenin ürünü ama ikisi de şampiyon oluyor. Hangisi doğru, hangisini oynamamız lazım? Futbolda doğru bir tane değil. Yunanistan yarı sahayı geçmeden Avrupa Şampiyonu oldu. Fenerbahçe Türkiye’de nasıl oynarsa oynasın başarılı olur ama Avrupa’da Aykut Hoca’nın söylediği gibi oynarsa başarılı olur.

Bizde herkes hücümcu. Seçme yapın, bir tane savunmacıyım diyen adam yok. Hep oyunun fantastik tarafındasınız ama futbol öyle bir şey değil. Etkilendiğim bir anıdan bahsetmek istiyorum. 2005 yılında, Türkiye-Yunanistan mücadelesinde Mehmet Aurelio oynuyordu ve herkes ‘’Mehmetçik Aurelio’’ diye bağırıyordu. Ben bundan çok rahatsız olmuştum. Bu ülkede Mehmetçik olmak Aurelio’ya kaldıysa, bizim vay halimize. Bundan sonra iki yönlü orta saha yetiştirmeye çalıştım. Mesela Taha Yalçıner, Kıvanç Karakaş, Aykut Akgün… Çok acil bir şekilde TFF’nin yeni bir futbol terminolojisi çıkarması gerekiyor.

Hepimiz aynı konuları farklı ifadelerle anlatmaya çalışıyoruz. Ön libero ne demek? Avrupa’da buna orta saha deniliyor. Genç bir çocuğa ön libero demek defansif bir direktifdir. Bu öğrenilmiş çaresizliktir. Çocuğa 10 numarasın diyince savunmaya yardım etmiyor. Ülke futbolunun acilen bir futbol dili bulmaya ihtiyacı var. TOKİ her yere toplu konut yapıyor, her okula basketbol sahası yapıyor. Onun yanına bir de halı saha yapın. Yeni gelişen yerlere parklar yaptığımız gibi halı saha da yapalım. Kültürü oluşturursak ancak yukarıya etki edebiliriz.

-: Hocam salt yetenek olarak oyuncunun size geldiğinden ve üstüne yazılım işlediğinizden bahsettiniz. Mesela Muhammed, artık daha iyi ve farklı bir Muhammed var diyebiliyor muyuz? Bu yolculuk daha sürecek mi?
Koşukavak: Muhammed Demirci’nin ne kadar yetenekli olduğunu benden önce bin tane antrenör söylemiştir. Muhammed’in mantalite açısından bazı sıkıntıları var, kendini üzmeyi sevmiyor. Olumsuzluklardan çok fazla etkileniyor ve çok örselenmiş. 22 yaşında ama ismi o kadar erken duyulmuş ki 30 yaşında zannederler. Çok erken yaşta ana haberlere çıkmış, Beşiktaş A Takımı ile idmanlara çıkmış ve bununla birlikte psikolojik travmalar yaşamış. Pozitif motive olan bir çocuk, ters motivasyonları kaldıramıyor, yıkılıyor. Ben onun psikolojisini güçlendirmeye çalışıyorum. Çok sık oynatmıyorum. Son iki maçtır oynamıyor, geçtiğimiz sene 15-20 maçta oynadı.

Oyuncular yanlış yönlendiriliyor ve oynamanın çok kıymetli olduğunu zannediyorlar. Türkiyede çok yanlış bir algı var ; oynamaya ihtiyacı var. Oynamaya mı ihtiyacı var yoksa öğrenmeye mi ihtiyacı var? Soru bu aslında. Bu kadronun kalabalık olmasından dolayı bir kaçış aslında. Adam 30 maç oynayıp geliyor ama bir numara yok. Demek ki oynamak değil öğrenmek önemli. Muhammed Demirci’nin psikolojiyi öğrenmesi lazım, duygu durum kontrolünü öğrenmesi lazım. Bunun yanında da saha içinde öğrenmesi gereken şeyler var. Muhammed Demirci hala yapım aşamasında. Eskiden top rakipteyken oynamıyordu ama artık öyle değil. 2 sezon önce geldiğinden bu yana çok yol katettik. Bazen araba yoldan çıkıyor ama geri sokuyoruz yola. Onu seviyorum.

-: Hocam siz pro-lisans aldınız mı? Öyle bitireyim.
Koşukavak: Şuan yok ama tahmin ediyorum yeni kursta çağıracaklar.

-: Bu sistemin de irdelenmesi gerekiyor galiba.
Koşukavak: Ben bununla ilgili çok fazla yorum yapmadım yanlış anlaşılmamak adına. Seçilenler seçenlere müdahale ederse şike olur. Sabredeceğiz ve bekleyeceğiz. Çok teşekkür ederim, çok keyifli bir sohbetti. Maçkolik olmasa maçları takip edemeyiz. Maçkolik Türkiye’nin lokomotifi. İnşallah yeni projelerinizde de başarılı olursunuz.

-: Ağzınıza sağlık. Biz teşekkür ederiz.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir