Kuzu Muzaffer

Yaklaşık 50 yıl önce yediğim yaşamsal halttan ötürü sorguluyorum kendimi hala. “Kal, gitme” dediler, Kordonboyu tutkunu, geveze İzmirli 5 yıl sonra terk etti bu güzel takımı. Başkanı, malzeme hurcunu taşıyacak kadar alçak gönüllü, sanayici Hayri Aydıner. Asbaşkanı her defasında futbol bittikten sonra, “Yine birlikte olacağız, ayrılmayacağız” diyen bir iş adamı, Nirun Şahingiray. Genel kaptanı, profesör hekim, alçak gönüllü, insan sevgisi ile yoğurulmuş, mayası Doğu Karadeniz, adamlığın kitabını yazmış Kaya Çilingiroğlu. Sağlık grubunda Kabataş Lisesi’nde fırlamalığın tarihini yazmış diş doktoru Tolon Tosun ve de sağ ayağımla dokunduğum topun yanlış adrese teslimine bozulup, “Ayağına tüküreyim be Bülent” diye seslenen dünya güzeli antrenörüm Ziya Taner. Bu arada solaktım. Sağ ayağım alanda sadece yürüme işlevini üstlenmişti. Bir futbol kulübünde önce futbolcuların sözü edilir. Vitrinde olanlar kramponlulardır. Her biri farklı karakterde, yetenektedir futbolcuların. Hikayeleri uzun, dramatik, trajik ya da başarılarla bezenmiş bir buket çiçek gibidir. Toplamaya doyamazsınız. Bir de sözü edilmeyen, tanınmayan, göz önünde bulunmayan, spor sayfalarında yer almayan kahramanları vardır futbol kulüplerinin. Kısaca malzemeci denir onlara. Bizimkisi Kuzu Muzaffer, yardımcısı da Arap Selahattin. Kalecimiz Arap Yılmaz’ın futbol yaşamı İstanbulspor’da başlar, orada biter. Kısa bir süre Fenerbahçe’ye ara transferde gelmiştir, sezon bittiğinde de dönmüştür. Arap Yılmaz’ın kendi kuralları vardır. Fazla sıkıntıya gelmez, özgürlüğünü sever. Sezon bitti, “Bana buralar uymaz” deyip döndü sarı siyahlı aşığı olduğu formasına. Yazıya oturduğumda Arap Yılmaz’ı aradım. Sordum, “Muzaffer Ağabey’in kuzu takısı nereden geliyor?” diye. O da, “Bilmiyorum” dedi. Muzaffer Ağabeyimiz mizah duygusu yüksek, takılmayı abartırsan ısıran, acıtırken de yol gösterendi. Takım maç kazanmıştır, futbolculara prim ödenecektir. Primler Kuzu Muzaffer’e gelir. Gerekli yerlere dağıtılacaktır. Kesintiler yapılır, kalanı futbolculara ayrımsız, eşit dağıtılırdı Kuzu Muzaffer tarafından. Hiçbirimiz bu uygulamadan şikayet etmez, eşit bölüşüm ilkesinden sapmadan gerçekleştirilen bir işlem olarak ayrıca saygı duyulurdu. Yazma, okuma, yazılanları kuşaklar arası dolaşıma sokma, iletme bağlamındaki yetersizliğimiz, evrensel çaptaki yerini bir milim geliştirmeden hala koruyor. Oysa insan, anlatmak için yaşamalı. Anlatmak için de yazmayı, okumayı temel bir gereksinim olarak görebilmeli.

Bir insan, 50 yıl sonra unutulmuyorsa, anımsanıyorsa, anlatılmayı da hak ediyor demektir. Ve bu işlem de onların sağlığında yapılmalı. İnsanları tükettikten sonra ardından yazmak bugün benim yaptığım gibi geçmişe ağıtın ötesine geçemez.

“İnsanlar yaşarken anılmalı” söylemini yanlış anımsamıyorsam sevgili Mazhar Zorlu düşüncesinden eyleme dönüşmüş bir özdeyiştir. Kordonboyu sevdalısı İzmirli Kuzu Muzaffer’le vedalaşırken onun gözlerinden fışkıran iki damla gözyaşını boynunda inci kolye gibi taşıyor yıllardır.

Sayın baylar, bayanlar yaşamını iyiliğe, güzelliğe, çalışmaya adamış insanlara ne denli değerli olduklarını yaşarken fısıldamayın. Yüksek sesle söyleyin.

Demek yazmadan

Demek okuyamadan

Demek konuşmadan

Hem de ölmeden yaşanabilirmiş

Ama sevmeden yaşanmıyor üç gülüm.

(Aziz Nesin)

Bülent Buda 05.07.2020 Milliyet