60 Yıl Sarı-Siyah: Dr.Ali Uygun (7.Bölüm)

DURAKLAMA VE İNİŞ BAŞLIYOR

1999 – 2000 sezonundan itibaren kadronun içi iyice boşalmaya başlamıştı. Başkanın hevesi kaçmış, İstanbulspor ile 4. lüğün üzerine çıkamayınca bu kez de Galatasaray ile flörtü başlamış, ancak bir yandan da Saraçoğlu stadına Telsim tribününü finanse etmişti. Zaten başkan Ataköy’deki tesislere sadece Ürdün Kralı ile futbol oynamak için gelir, A, Ş, nin diğer ortağı Lise Vakfı’nın bile hiçbir şeyden haberi olmazdı. İlk yıllarda aktif olan Star TV’den Cem Şaşmaz da geri çekilmiş, bütün iş pratikte Adnan Sezgin’e bırakılmıştı.

Bu kapsamda daha önce sıraladıklarımızın yanısıra, Emre Aşık, Saffet ve Mehmet Yozgatlı  Galatasaray’a, Sergen ve Hamza Siirt Köy Hizmetleri’ne ( Jet Fadıl’ın takımı), Halilagiç Beşiktaş’a transfer olurken, Beşiktaş’lı Recep ( Takoz) ve Zeki ile kiralık olarak G.Saray’lı Vedat İnceefe ile Sertan, Savieh ve takımı bundan sonra birkaç yıl taşıyacak olan Murat Erdoğan katıldılar. O yıl antrenörlüğü Ziya Doğan ile Abdullah Avcı üstlenirken, çok keyif vermese de yine 15 dolayında maç izledim.

Ancak bende en çok iz bırakanlar Bayrampaşa’da 31. Hafta Trabzon ve 33. Hafta Adanaspor maçlarıdır. İlk yarıyı Trabzon karşısında 1 – 0 yenik kapadıktan sonra, ikinci yarı müthiş bir oyun ve Aykut Kocaman’ın 3 golü ile 5 – 1 galip geldik. Maçın asıl yıldızı olan Güven’ o maçtaki forması hala Celil Bayhan arkadaşımızın arşivindedir.

12 Mayıs 2000, sevgili Erkan Ayan’ın babasını öğle namazının ardından Karacaahmet’e defnettik. İlk taksi ile Üsküdar’a, oradan Eminönü ve yine ilk taksi ile Bayrampaşa’ya vardım. Maçın yaklaşık 35. dakikası, kapılar kapanmış. Tuğrul abi ve Ahmet Coşkun’a erişemiyorum. Zar zor Adnan Sezgin’in yardımcısı Şükrü Beye ulaştım. Tribünden inip kilitli kapıyı açtırarak beni içeri aldı. Skor 1 – 1 . bizim için hayati maç, 33 puanla 16. Sıradayız. Adanaspor müthiş oynuyor, hele bizden giden Altan nasıl yırtınıyor ve Adana 2 – 1 öne geçti. O yıl bereket bizim takımın geri üçlüsü Recep, Vedat ve Emre Aşık sağlam duruyorlar. Hele Emre o gün 3 kişilik oynuyor. Geride top kesiyor, kenardan taç atıyor ve karşı ceza sahasına koşup kafa vurmaya çabalıyor. Maç 90. Dakikaya kadar 2 – 2, gitti gidiyoruz. Uzatmalar oynanıyor, Emre yine topu sağ kenara bırakıp, Adanaspor kalesine koştu ve gelen ortaya kafayı yapıştırdı. Sağ alt köşeye giden topa, yıllarını Sarı – Siyah’ a vermiş olan Zdravkov biraz geç yatıverince, Emre’nin 3 golü ile maçı 3 – 2 aldık.

Ancak iş öyle de bitmiyordu. Son hafta şampiyonluğu garantilemiş olan Galatasaray ile Ali Sami Yen’de oynanacak maçtan bir beraberlik çıkarmak gerekiyordu. Sinirlerim maça gitmeyi kaldıramadı. Evde TV ya da radyo açmadan bir süre dayandım. Baktım olmuyor, iyice uzaklaşmak için resmen çatıya ( ! ) çıktım. En sonunda aşağıya inip arabanın radyosunu açınca, maçın Mithat ve Recep’in kendi kalesine attığı gollerle 1 – 1 bittiğini, bu arada Hagi’nin sanırım bize koltuk çıkmak için frikikleri auta salladığını, ardından Galatasaray’ın şampiyonluk turu attığını öğrendim. O sezonu 37 puan ve averajla 15. Sırada , aynı puanlı Altay’ın üstünde kapatıp küme düşmekten kurtulduk.

Bir önceki sezonda, averajla küme düşmekten kurtulan takıma takviye yapılması şart olmuştu. Öncelikle takımı çalıştırmayı Metin Türel, Aykut Kocaman ve Abdullah Avcı üstlenmiş, kaleci Zdravkov ve Bushi Adanaspor’dan dönerken, Brezilyalı stopper Moura,Dardanel’den Bekir, Göztepe’den Bülent Üçüncü, Saidou, Samsun’lu Epireanu, Sertan Eser, PAF’dan Yalçın Ayhan (Başakşehir) ve Gürkan; takımdan ayrılan Timur, Emre ve Demiroviç ile futbolu bırakan Recep ve antrenörlüğe geçen Gökhan Keskin ile ayağı kırılan Fuat’ın yerini dolduracaklardı. Maçlar o yıl daha çok Saracoğlu stadında oynandı.

Çok fazla maç seyrettiğimi sanmıyorum.; ancak belirgin izler bırakanlar 13 Ağustos 2000’de ligin ilk haftasında Bayrampaşa stadında Cenk İşler’in 5 golü ile Adanaspor’a 6 – 1 kaybetmemiz ve bir kış günü ( 2 Aralık 2000 ) ta kalkıp Yozgat’a gittiğim maçta Yimpaş Yozgat’a 3 – 0 yenilmemizdir. Bir de Federasyonun Galatasaray’a Avrupa maçları nedeniyle koltuk çıkıp (aslında çok fazla sakat ve cezalı oyuncusu vardı ) 11 Nisan’ a aldığı ve bu kez bizim 5 eksikle çıkıp 5 – 3 yenildiğimiz karşılaşma vardır. Adana, Erzurum ve Siirt küme düşerken sezonu 12.olarak kapadık. O yılın sonunda Emrah, Engin, Alpaslan, Moura, Epireanu ve Sertan takımdan ayrıldılar.

2001 – 2002 sezonunda takımı Aykut Kocaman ve Gökhan Keskin lisans sorunları nedeniyle eski futbolcularımızdan Hasan Hoca ile birlikte çalıştırdılar. Fenerbahçe’li Saffet Akbaş ve İlker, Adanaspor’dan Cenk ve Mehmet Yozgatlı, Bosnalı Zubanoviç’in yanısıra, Selçuk Şahin, Ferdi ve Yalçın gibi genç oyuncular takıma oturdular. Maçlar Güngören stadında oynanıyordu. İlk sekiz haftada Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzon ve Bursa ‘yı yenen takım Galatasaray ile birlikte 22 puanla lider idi. Ancak 9. haftada Samsun’a 1 -0 yenilince çok üzüldük. Hele 30 Kasımda Federasyon memuru hakem Zafer Önder İpek Ali Sami Yen’de daha 30 dakika geçmeden Petkov ve Bushi’yi sahadan atıp maçı 4 – 1 ile Galatasaray’a ikram edince takım düşüşe geçti. Hele 12 Nisan 2002 de Güngören’de yine bir Galatasaray karşılaşması var ki, bu kez görevli ! hakem Orhan Erdemir, kaleci Zdravkov ve Ferdi’yi oyundan atıp, 2 – 0 ile maçı ve şampiyonluğu Galatasaray’a takdim ediyor ve Sarı – Siyah ligi 44 puanla 9. sırada bitiriyordu.

O yıl hem ailemden ve yakın çevremden, hem de kadim İstanbulspor’lu Sarı Kemal ve Ulvi (Borazancı) ağabeyler ile uzun süre kulüp başkanlığını yürüten Tayfun Gündoğar’ın vefatı ile sarsıldık. Onlardan yadigar, takımın galibiyetlerinden sonra İstanbulspor bayrağı açarak Boğaziçi köprüsünden geçişimiz ve birkaç tek attıktan sonra Kozyatağına, evlerine teslim edişimiz kaldı.

2002 Haziran’ında Şenol Güneş’in çalıştırdığı Milli Takım’ın Dünya üçüncüsü olmasının ardından başlayan sezonda İstanbulspor yine Aykut Kocaman ile Güngören stadında devam ediyordu. Ülkesine dönen Zdravkov’un yerine kaleye Allum Buker (Ali Uyanık) transfer edilmiş, ayrıca kadro Uche (Deniz Uygar),Fazlı, Faruk, Yordanov, Kona ve Musa ile güçlendirilmişti. Ataköy’deki tesislere gidip geliyordum, ancak takım pek keyif vermiyor, yine de Saidou – Selçuk – Murat Erdoğan’dan kurulu güçlü orta sahası ile ayakta kalıyordu.

Belki başkaları da vardır, ama o sezondan aklımda kalan sadece iki Altay maçı var. Milas’tan araba ile İzmir’ e geldim, gece meslekdaşım rahmetli Yücel Eranıl ile keyifli bir sohbet yapıp 14 Aralık sabahı Atatürk stadının yan sahasındaki PAF maçına gittim. Abdullah Avcı’nın çalıştırdığı zehir gibi bir takım olan, şimdi hala Başakşehir’de oynayan stopper Yalçın Ayhan ve santrfor Gürkan Demirci’nin yer aldığı PAF, Altay’ rahat yendi, ardından 13.30 da Altay – İstanbulspor maçı başladı. Ancak kaledeki Haluk her gelen topu içeri alınca, ikinci yarı başında 3 -0 mağlup duruma düştük. Sinirimden maçı terk edip İstanbul yoluna koyuldum. Kona ve Cenk 3 gol atsalar da maçı 4 – 3 kaybetmişiz. Neyse ben o sinirle sağ salim İstanbul’a varabildim.

Bir de 34. son hafta Altay maçı var. Daha o yıl 1. Lige yeniden yükselen İzmir’in köklü takımı, Bursaspor’un 1 puan üzerinde, Güngören’de bizimle oynuyor. Seyirci Altay’ı destekliyor, yenilgiye bile razı, maç 0 – 0 gidiyor. Ancak Bursa’nın önde olduğunu duyan Altay’lı futbolcular sinirlenip öyle bir sertliğe başladı ki, önce futbolcular, sonra seyirci Altay’ın aleyhine dönüp reaksiyon göstermeye başladılar. Maçın içindekileri bırak, İsmet Arzuman’ın maçı berabere bitiren düdüğü ile birlikte saldırıya geçen Altay’lı futbolcular küme düşmenin yanısıra, çok ciddi cezalar aldılar. Ne yazık ki Altay o tarihten sonra toparlanamadı ve ancak 3. Ligde varlığını sürdürebiliyor.

O sezonun flaş ekibi Ersun Yanal’lı Gençlerbirliği idi. Uzun süre şampiyonluk için Beşiktaş ve Galatasaray ile çekişen başkent takımının ipi, şimdi TV’ lerde döktüren uzmanlarca ( ! ) çift kırmızı, 8 sarı vb. yöntemlerle çekilince, Anadolu takımlarının çıkabileceği en üst basamak olan lig üçüncülüğü ile noktalanmış, 100. Yılında doğal olarak Beşiktaş şampiyon olmuş, son maçta G. Birliği’ne 3 tane atan Bursaspor ertesi yıl küme düşmek üzere Altay’ı 2.lige yuvarlamıştı.

Bir de 6 Nisan 2003 de Göztepe’yi 3 -1 yendiğimiz maçta duyduğum büyük üzüntüyü aktarayım. Göztepe yavaş yavaş dibe yuvarlanıp küme düşerken, hemen arkamızda oturan ve ikisi de bu arada rahmetli olan efsane takımın santrforu Fevzi Zemzem ile İzmir Belediye Başkanı Ahmet Priştina’nın kederleri gözümün önünden gitmiyor.

(Devam edecek)

 

60 Yıl Sarı-Siyah: Dr.Ali Uygun (6.Bölüm)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir