60 Yıl Sarı-Siyah: Dr. Ali Uygun (1.Bölüm)

Dr. Ali Uygun

İstanbul-Kabataş doğumlu Ali Uygun İstanbulspor ile 9 yaşında, 7 Ekim 1957 tarihinde Dolmabahçe (İnönü) stadında Beşiktaş’ı 2-1 yenerken tanıştı. Kaleci Sabih, Kadri, Kenan, Kasapoğlu, Aydemir, İbrahim, Kel İhsan’lı efsane kadronun yarattığı hayranlık, iki yıl sonra İstanbul Erkek Lisesi’nde başladığı eğitimde rahmetli Ziya Işıldak Hoca’nın aşıladığı sarı-siyah sevgisi ile daha da güçlendi. İlerideki yıllarda üyesi de olduğu İstanbulspor’u izlemeyi, Jeoloji mühendisliği olan mesleğini üikenin her bölgesinde yürütürken, yaklaşık 40 kentin muhtelif stadlarında sürdürdü.İstanbul Profesyonel Liginden,başlayarak Milli Lig, UEFA, Süper Lig, 2.-3. Lig ve Terfi-Tenzil dönemlerinde yaşadığı sayısız sevinç, üzüntü ve ilginç olayları 2017 yılında ‘’60 Yıl Sarı-Siyah’’ adlı kitabında bir araya topladı

Mesleğinden emekli olsa ve artık deplasmanlarda dolaşmasa da, cefakar arkadaşları ile takımın İstanbul’daki maçlarda gururla izlemeyi sürdürüyor.

Ali Uygun’un ‘’60 Yıl Sarı-Siyah’’ adlı kitabından bölümleri yayınlayarak sizlerle buluşturacağız. Aşağıda keyifle okuyacağınız 1. bölümle başlıyoruz.

TEKRAR 1.LİG VE PARLAK YILLAR

1968 – 69 sezonundan itibaren İstanbulspor yine fırtına gibi esmeye başladı. Sarıyer’den Cemil ve B.Ahmet, Beylerbeyi’nden K.Ahmet ile geri dönenlerden oluşan  Yılmaz (Mete) – Celal – Yalçın – Türker – Yıldırım – Bülent – Kasapoğlu – K.Ahmet – B.Ahmet – Cemil – Bilge’li ana kadroya zaman içinde Zorbay ve Ali ile Ali Mortaş’ın alt yapıdan yetiştirdiği Tayfun, Muhittin, Ömer, Alpaslan vd. dahil oldular. 1969 -70 sezonu dördüncü olarak bitirildi. Hele 1970 – 71 sezonunun bende mükemmel anıları var. Yağmurlu bir cumartesi günü İnönü stadında Fenerbahçe ile oynuyoruz. O zamanın büyük takımı Ajax’ın antrenörü Romen Stephan Kovacs Şampiyon Kulüplerde oynayacağı Fenerbahçe’yi izlemek üzere maçta. Bizimkiler üstü siyah, şortu toprak rengi olan formaları ile Fenerbahçe’yi evire çevire 3 – 0 yendiler. Hele Cemil, Nunweiler – Ercan – Yılmaz’dan oluşan haf hattının üçüne birden çalım atıyor, bekliyor, yeniden çalım atıyor. Kovacs inanamamış, bana takımları ters söylediniz diye maçı bırakıp gitmiş. Zaten o sezon İstanbulspor, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray’ı sırasıyla yendi ve gazete başlığı şöyle idi: ”Fenerbahçe ve Beşiktaş’tan sonra 3.Kurban – İst.Spor G.Saray’ı mahvetti: 3 – 0”. Bu arada Beşiktaş, yıllar sonra İnönü stadını yaptığı gibi Şeref stadını İstanbulspor antrenmanına kapatacak, Yıldız parkında çalışan Sarı – Siyah’lılar çıkıp inadına Beşiktaş’ı yeneceklerdi.

Bu olayın bir de 25 yıl sonrası var. 1996 – sezonu, kulübün 70. Kuruluş yıldönümü yemeğindeyiz. Kaptan Hamza ve bazı futbolcularla sohbet ediyor,  hafta sonu oynanacak Galatasaray maçının zorluğundan bahsediyoruz. O sırada yıllarca İstanbulspor’lular Derneği’nin başkanlığını da yapan ve bu yıl kaybettiğimiz Bilge ağabey (Tarhan) yanımıza geldi. “Ne çekiniyorsunuz” dedi. “Biz bunların üçünü de arka arkaya yenerdik”. Cumartesi günü oynanan maç Salenko’nun golüyle 1 – 1 biterken Osman Avcı adlı hakem Galatasaray’ı son anda kurtardı.

1960 – 70 li yılarda futbol farklı idi. Şimdi yaşadığımız politika – ticaret –  çıkar – medya – yayıncı kuruluş – federasyon – hakem – bahis – para – menajer sarmalının, yeni deyimle “Endüstriyel Futbol” un nesine futbol diyeceğiz? FİFA ve UEFA’ daki skandallara varıncaya kadar futbol kokuyor. Simon Kuper ne güzel yazmış : “Futbol aslında sadece futbol değildir”.

Bu arada sanırım 1968 yılında Ziya Hoca bizleri kulübe üye kaydetti. Hatta bir Genel Kurul’da avukat Mustafa Özener bizlerden destek arayıp bir liste çıkarmaya kalktı, ama başkan Hayri Aydıner duruma hemen hakim oldu. Yine o yıllardan bir anı. Hasan’la Ali Sami Yen’de oynanacak bir Vefa maçına gittik. Mecidiyeköy tarafındaki “Yeni Açık” tayız. Bizden önce 2. ligde Galata’nın bir maçı var. Zaten o Galata’dan santrhaf kaptan Tevfik ile santrfor Ali İhsan’ı hiç unutmam, hele yıllarca Galata’nın yükünü çeken Tevfik’in rakip santrfora kızıp, kenarda sıkı bir faul ile taç çizgisinden tribüne kadar postalamasını. Her neyse, Sami Yen’de öyle bir yağmur indirdi ki, biz tribünlerden önümüzdeki ceza sahasını bile göremiyoruz, zaten içeriye kaçsak bile adamakıllı ıslandık. Tabii Galata maçı yarıda kaldı, bizim Vefa maçı ertelendi. Bu arada deneyimli seyirciler olarak biz hem kendi biletlerimizi sakladık, hem de çıkarken bulduğumuz 5 – 6 bileti daha topladık.

Neyse karşılaşma hafta arası bir gece maçı olarak Dolmabahçe stadına verildi. Biz Akdeniz caddesinden futbolcu arkadaşlarımıza bilet koçanlarını dağıttık, ancak Erkan uyanıklık yapıp o biletlerden bir tane “ Numaralı Tribün “ olanı kapmış. Hep birlikte stada geldik, biletleri gösterip içeri girdik. Büyük keyifle Numaralı’ ya giden Erkan yarım saat sonra çıkıp yanımıza geldi. Yalnız kalınca sıkılmış, yeniden parayla bilet alarak Açık Tribün’ e gelip bizlere katıldı.

Bu mükemmel kadro 7 – 9.luk arasında değişen derecelerle 1971 yılına kadar idare etti. Ziya Taner ile Bahattin Baydar’ın çalıştırdığı kadroya yapılan tek transfer Mersin İdmanyurdu’ndan Ali idi. 1970 yılında kulübün temel taşı olan Ali Mortaş vefat edince, alttan gelen futbolcu fabrikası kurumaya başladı. Ayrıca Anadolu kulüpleri vilayet, belediye, sanayi – ticaret odaları, esnaf, eşraf katkıları ile ilave mali imkanlara kavuşurken, İstanbulspor bir avuç yöneticinin fedakarlığı ile yürüyebiliyordu. (Bu gün de öyle değil mi, alt kümeler belediye takımlarından geçilmiyor). Ayrıca Fenerbahçe Cemil’ e musallat olmuş, kontrat yapamadığı halde Emin Cankurtaran önce Kasımpaşa’lı  kabadayı Sultan Demircan’a Cemil’i kaçırtacak ve 1972 yılında İstanbulspor’dan kopartacaktı. Vicdan azabı çekmiş olacak ki, Cankurtaran daha sonra 1990 yılında İstanbulspor A.Ş. nin kuruluşunu gerçekleştirecek, Demircan’ın erkek kardeşi “İslami Uzman” Ali Rıza Demircan’ın oğlu Ahmet Misbah Demircan da Beyoğlu Belediye Başkanı seçilecektir.

KAÇINILMAZ SON  2.LİG

Takımın yeniden 2. lige düştüğü 1971 – 72 sezonunda Maden Tetkik Arama’da, yurdun değişik yerlerinde arazide dolaştığım için pek fazla maç seyredemedim. Ancak Mithatpaşa’da Galatasaray’a 2- 0 yenildiğimiz bir maçta o zaman takımın kaptanı olan Alpaslan’ın gözümün önündeki çaresiz bakışını hiç unutamıyorum. Takıma o yıl monte edilen Dimitri, Müjdat ve sonradan yıllarca bu formayı taşıyacak olan Rumelikavak’lı Mehmet de çare olamayınca takım Bolu ve Adana maçlarını kaybederek yeniden 2. Lige düştü. Kaderin cilvesi, Bolu antrenörü olarak Sarı – Siyah’ı 2 – 0 yenen Kadri Aytaç, 23 yıl sonra 1995’de bu kez teknik direktör olarak İstanbulspor’u tekrar 1.Lige çıkaracaktır.

Burada o dönemin en teknik futbolcularından olan Dimitri’ ye bir paragraf açalım. Yıllar sonra Sapanca’da Dimi’nin ayağını kıran Sakarya’lı Selçuk ile karşılaştık. O sakatlık Dimi’nin futbol hayatını çok etkilese de, 15 yılı futbolcu, bir o kadar da teknik adam olarak Sarı – Siyah’a çok hizmeti dokunmuştur.

Aynı şekilde yurtdışında bulunduğumdan 2. Ligde oynanan 1972 – 73 sezonunda da fazla maç seyredemedim. Ancak Turgay Şeren’in antrenörlüğünde, seyrettiğim bir maçta Alpaslan’ın çaresizlikten santrfor dahi oynadığını hatırlıyorum. Sezon sonuna doğru 1. Lige çıkma mücadelesi Kayseri ile Trabzon arasında idi. İstanbul’da oynanacak Kayserispor maçı için gelen ilk teklifin, o zamanlar pek revaçta olan O 302 Mercedes otobüs olduğunu Tuğrul Alkaya ağabeyimiz bize sonradan aktarmıştır. Şikeyi kabul etmeyen başkan Hayri Aydıner, son gün Galatasaray’daki kulüp binasına gönderilen Bond çanta içindeki 1 milyon TL’yi de adamların koltuklarının altına sıkıştırıp postalamış, İstanbulspor’da çıkıp Kayseri’yi Müjdat’ın golüyle 1  – 0 yenmiş, üstelik de hakem kaleci Mete’yi oyundan atınca kaleye geçen Müjdat maçın kahramanı olmuştur. Ancak aynı gün Trabzon Sakarya’ ya  0 – 0 ile takılınca, şampiyonluk son maçlara kalmıştı.

Arazide olduğum sırada son haftanın Kayseri – Ordu maçına gittim. Stada geldim, ortalık ana baba günü, ama kimse içeriye girmiyor. Meğer orada adettenmiş, yarım saatte bir bilet fiyatlarını düşürüyorlar. 20 – 25 dakika kala maraton tribününe girdim., içerisi hala boş. Güvenlik için gelen Nevşehir Jandarma Komandoları daha fazla. Neyse maç başladı, 5 dakika sonra kapıları beleşçilere açtılar. Bu sefer ipini koparan orada. Maç desen kör döğüşü. Kayseri’nin mutlak kazanması gerek, Ordu ise Trabzon için bayağı direniyor. Artık süre falan belli değil, uzatmanın uzatması, Kayseri golü attı, bütün stad saha içine doldu, maç bitti. Neyse Orduspor’lulara bir şey olmadı. Aklıma Eylül 1967 deki Kayseri – Sivas maçındaki olaylar geldi. Dedim futbol buysa, buna lanet olsun. Ancak sonradan düşünüyorum; rahmetli Kemal ağabeye İzmir Alsancak stadında kaleci gol yesin diye bıçak çekenler, Hatay’da stad dışından ateş edenler, Afyon’da Şeref Tribünü’nde bize tükürenler, Isparta’yı şampiyon yapmak için kural ve karar değiştiren federasyoncuların yanında bu ne ki? Sanırım bir ilahi adalet de yok değil. O tarihten beri Kayseri “asansör” takım olarak 1.ve 2.lig arasında gidip gelirken, ertesi yıl 1.Lige çıkacak olan Trabzonspor tam 6 kez Türkiye şampiyonu ve bir marka olabilmiştir.

2.Lig’de de yıllar beklendiği gibi pek uzun olmadı. 1972 – 75 arasında Almanya’da olduğumdan zaten takımı pek izleyemedim. O yıllarda kadroya Yavuz, Hayrettin, Kemal, Faruk, Fettah, Şaban, Raşit (Çetiner), Tahir, Turan, Sezer ilave olmuş, 1973 – 74 sezonunda kılpayı kurtulan takım, 1974 -75 sezonunda sonuncu olarak 3. Lige düşmüştü.

(Devam edecek)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir